Erdal YILDIRIM
  Güncelleme: 16-11-2022 15:38:00   16-11-2022 10:47:00

CELLADINA GÜLÜMSEYEN SEYİT RIZA

 

 

“kafatasım duvar değil beynime

düşünürüm ilmik geçse de boynuma” (*)

 

Bu ülkede çeşitli toplum kesimleri öyle tarihi bir kronoloji ile yaşıyor ki,  nerdeyse bütün yılın günleri çeşitli acıların, katliamların ve zulmün yaşandığı günler.. Ve nerdeyse yılın çoğu gününde değişik bir anma yapılmak zorunda. Hergün adeta farklı bir acının, farklı bir katliamın yıldönümü..
 
İşte o tarihlerden biri de 15 Kasım. 15 Kasım 1937’de Dersim’li Seyit Rıza ve 6 yoldaşını, yani Dersim’in inanç ve kanaat önderlerini anacağız. Dersimde binlerce yaşlı, çoluk çocuk, kadın, Kürt, Kızılbaş Alevi’nin katledilmesini yetersiz bulan devlet güçleri, Dersim coğrafyasının önderlerinden olan Seyit Rıza ve 6 arkadaşını / yoldaşını hukuk dışı, insanlık dışı ve ilkel bir yargılama sonrasında Elazığ Buğday Meydanında idam ettiler.
 
Muhalif toplumsal dinamiklerden korkan egemenler, kendi dışındaki tüm kişi ve kesimleri yok etmek için her türlü hukuk dışı, insanlık dışı uygulamadan vazgeçmedikleri için Seyit Rıza’nın yaşını 78’den 54’e, küçük oğlu Reşık Hüseyin’in yaşını da 17’den 21’e yükseltip idam ettiler.  Egemenlerin korkuları o kadar büyüktü ki, o tarihte Seyit Rıza’nın yaşını küçültenler, daha sonra 12 Eylül 1980 faşist darbesi sürecinde henüz 16 yaşında olan Erdal Eren’in yaşını da bir gece yarısı büyütüp idam ettiler. Yani 1938’deki korkak katiller sürüsü ile 1980’deki korkak katiller aynı zihniyetin temsilcisidir.
 
Onların korkak ve kalleşliğine karşılık Seyit Rıza ve yoldaşları da tam tersine yiğit ve mağrurdular. Celladına gülümseyen bir önder olan Seyit Rıza, Elazığ Buğday Meydanı insanlarla doluymuşcasına sessizliğe ve boşluğa doğru “Günahtır, Ayıptır, Cinayettir” sözlerini haykırdıktan sonra çingeneyi iter, heybetli ve mağrur bir şekilde sehpaya yürür, sehpayı kendisi tekmeleyip egemenleri bir kez daha tir tir titretir.
 
Onlar o kadar ikiyüzlüdürler ki, Seyit Rıza ve yoldaşlarının mezar yerlerini aradan geçen 73 yıldan sonra bile ailesinden, sevenlerinden gizleyen bu karanlık zihniyetin temsilciliğine devam ediyorlar. Sahte açılımlar peşinde koşan AKP hükümeti, hatta Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Dersim’de sahte gülücükler atarak Cemevini ziyaret ediyor. Ama diğer yandan aynı gerici - şeriatçı zihniyetin temsilcisi AKP hükümeti, Munzur Milli Parkı ve Dersim’in sonu anlamına gelen “Barajlar Projesini” ısrarla sürdürme kararlılığını gösteriyor.
 
Barajlar projesi Dersim coğrafyasında hem ekolojik dengenin bozulması, hem doğal güzelliklerin, bazı hayvan ve bitki türlerinin tükenip tahrip olmasına sebep olacaktır. Barajlar, hem de Dersim’de Alevilerin kutsal yerlerinin / ziyaretlerinin sular altında bırakılması demektir. Bu proje Munzur Irmağı kenarındaki Anafatma’nın da sular altında bırakılması demektir. Bu proje Dersim şehir merkezinde Munzur ile Pülümür suyunun birleştiği noktada yer alan Gole Çetu Ziyaretinin (Hızır’ın Evi) de sular altında kalması demektir.
 
Bu projeler, her şeyden önce Munzur’un ve Dersim’in insansızlaştırılması projesidir. O Munzur ki, Dersim’in kirvesidir. Kirvelik ise Alevi inanç ve ritüellerine göre kutsaldır. Kirvelik ikrârdır. Yoketmek istedikleri bir bakıma da bu ikrârdır. Yok etmek istedikleri Alevilik, Kızılbaşlık, Rea Haq inancıdır. Ancak bilinmelidir ki, yüzlerce yıldır yok edemedikleri bu inancın sahipleri hiçbir şekilde diz çökmeyecektir. Bu baskılar, imha politikaları, katliamlar aslında onların korkularından kaynaklanmaktadır. Aynen “Ben sizin yalanlarınızla hilelerinizle baş edemedim bu bana dert oldu. Ama ben de sizin önünde diz çökmedim bu da size dert olsun” diyen Seyit Rıza’nın sözlerinde olduğu gibi asla başarılı olamayacaklar ve Dersim bir kez daha bu Dersim düşmanlarına dert olacaktır.
 
Enel Hak” dediği için derisi yüzülen, vücudu paramparça edilip, kafası koparılan, sonra da Bağdat sokaklarında teşhir edilen Hallac-ı Mansur'a yaptıkları aynı korkunun ürünüdür. 
 
Seyit Nesimi’nin “Sen şeriat uğruna bir parmağını bile kesmezsin. Hâlbuki görüyorsun ki, biz inancımız yolunda kendi kanımızla yıkanıyoruz” sözleri, katillerin korkularının yüzlerce yıldan sonra bile aynı şekilde devam ettiğinin bir başka örneğidir.
 
Onları korkutan Şeyh Bedrettin’in yeryüzünde eşitliği sağlama ütopyası sayılan: “yarin yanağından gayri her şeyde / her yerde  / hep beraber diyebilmek için”  sözleridir.
 
Onları korkutan Anadolu coğrafyasının kızıl gülü Pir Sultan’ın idam sehpasına giderken:
 
“Yürü bire Hızır Paşa 
 Senin de çarkın kırılır 
 Güvendiğin padişahın
 O da bir gün devrilir”
 
 Ben Musa’yım sen Firavun
 İkrarsız Şeytan-ı lain 
 Üçüncü ölmem bu hain
 Pir Sultan ölür, dirilir” sözleridir.
 
Onları korkutan, Alişer ile eşiti, sevdalısı, hevalı Zarife’nin özgürlüğe giden mücadelede ölümü birlikte göze alan yoldaşlık aşklarıdır.
 
Onları korkutan Deniz, Yusuf, Hüseyin’in idam sehpasına yürüyüşü, Mahir’in Kızıldere’deki teslim olmayan haykırışı ve Mazlum Doğan’ın bedenini ateşe veren kararlılığıdır.
 
Onları korkutan İbrahim Kaypakkaya’nın “ser verip sır vermeme geleneğinin önderi” olduğu Diyarbakır işkencehanelerinde cellatlarını yargıladığı destansı direnişidir.
 
Bugüne kadar hangi baskı, imha, inkâr, katliam yöntemleriyle gelirlerse gelsinler,  yanlarına birkaç satılık işbirlikçi hain alırlarsa alsınlar, önderlerimizin mezar yerlerini de saklasalar, inancımıza, kültürümüze, tarihimize ve doğamıza hangi yöntemlerle saldırırlarsa saldırsınlar Koçgiri’nin yiğit evladı Alişer’in şu şiirinde anlatıldığı gibi asla başarılı olamayacaklar: 
 
“Nice padişahlar geldi cihana
  Bunu almak için düştü gümana
  Her biri bir çeşit attı gümana
  Kesilmedi kolu kılı Dersim’in
 
  Aslanlar yurdudur tilkiler girmez
  Gerçekler sırrıdır akıllar ermez
  Kürtler’in gülüdür kâfirler dermez
  Onlara bağlıdır yolu Dersim’in”                 
 
Çünkü Kızılbaşlar, Aleviler, devrimciler, sosyalistler, yani özgürlük sevdalıları binlerce yıldan bu yana şimdiye kadar nasıl boyunlarını darağaçlarına, kılıçlara, yangınlara, kıyımlara, sürgünlere karşı korkmadan kahramanca uzattılar ve insanlığın yüreğinde kana karıştılar, can oldular…  Bundan sonra da aynı inançla güzel yarınlar mücadelesine devam edeceklerdir. Aynen şairin dediği gibi:
 
“bitmedi daha sürüyor o kavga / ve sürecek  / yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!
 
Erdal YILDIRIM
14.11.2010     
 
(*)  Hüseyin Akar’dan
 
Not: 'Çatlağını Bulan Yazılar' kitabımdan
  Bu yazı 3702 defa okunmuştur.
  FACEBOOK YORUM
Yorum
  YAZARIN DİĞER YAZILARI
HABER ARŞİVİ
GAZETEMİZ
Tüm Anketler
Web sitemize nasıl ulaştınız?
ŞANS OYUNLARI
BİZİ TAKİP EDİN
  • YUKARI