Erdal YILDIRIM

Zorunlu Din Dersleri Kaldırılsın, Ama ….

Erdal YILDIRIM
  07-01-2022 21:30:00

Geçtiğimiz yılın Haziranında “Yeni Bir Türkiye” sloganıyla başlatılan sivil bir hareket olan Demokrasi Konferansı (DK) Alevi Bileşenleri, AKP hükümetinin 2019 da Diyanet İşleri Başkanlığı aracılığıyla başlattığı ve bu yıl da 4-6 yaşa aralığındaki çocuklara da Din Dersleri verilmesi uygulamasına karşı güçlü bir İmza Kampanyası başlattı.

Bilindiği üzere MEB’nın en yüksek danışma kurulu olan Milli Eğitim Şurası ‘Eğitimde Fırsat Eşitliği’ konu başlığıyla yaptığı toplantıda, fırsat eşitliği yerine özellikle Alevi çocuklarına yönelik güçlü bir asimilasyon silahı olan asimilasyon politikasına hizmet eden bir karar daha aldı. 12 Eylül ürünü bir parti olan AKP, 1980 faşist generallerinin ırkçı ve gerici eğitim politikalarını uygulamak için yasayla dayattığı Zorunlu Din Dersleri(ZDD)ni 4+4+4 olarak formüle etmiş olup, bunun bir anlamda modern gericilik olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.

AKP, Din Kültürü ve Ahlak bilgisi adıyla dayatılan din derslerini 2012’den itibaren “Kur’an-ı Kerim”, “Hz.Muhamed’in Hayatı” ve “Temel Dini Bilgiler” adlı seçmeli dersleri de eklemiştir. AKP defalarca değiştirdiği ırkçı, gerici, piyasacı ve cinsiyetçi eğitim sistemini de yeterli görmemiş, şimdi de bir başka hamleyle geleceğimizin, çocuklarımızın yaşamını da karartmaya yönelik faaliyetlerine bir yenisini eklemiştir. Bu aynı zamanda “Çocuğun Üstün Yararı” ilkesine de aykırı bir uygulamadır. 

AKP, Din Kültürü ve Ahlak bilgisi adıyla dayatılan din derslerini 2012’den itibaren “Kur’an-ı Kerim”, “Hz.Muhamed’in Hayatı” ve “Temel Dini Bilgiler” adlı seçmeli dersleri de eklemiştir. AKP defalarca değiştirdiği ırkçı, gerici, piyasacı ve cinsiyetçi eğitim sistemini de yeterli görmemiş, şimdi de bir başka hamleyle geleceğimizin, çocuklarımızın yaşamını da karartmaya yönelik faaliyetlerine bir yenisini eklemiştir. Bu aynı zamanda “Çocuğun Üstün Yararı” ilkesine de aykırı bir uygulamadır. 

İşte bu politikalara karşı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin eski yargıcı Rıza Türmen, Türk Tabipler Birliği (TTB) Merkez Konseyi Başkanı Şebnem Korur Fincancı, eski milletvekili Tarik Ziya Ekince, Eğitim-Sen Genel Başkanı Nejla Kurtul, eski CHP milletvekili Melda Onur, İnsan Hakları Derneği (İHD) Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan, Avukat Canan Arın ile sanatçılar Zülfü Livaneli, Murathan Mungan ve Genco Erkal’ın da  yer aldığı, “Adaletsizliğe, baskıya, sömürüye, eşitsizliğe karşı Halklar ve İnançlar için Eşit yurttaşlık, Özgür Bir Gelecek” ilkeleri etrafında bir araya gelen Demokrasi Konferansının bileşenlerinden biri de Alevi örgütleridir. Bu bağlamda DK bileşeni Alevi örgütlerinin başlattığı “İmza Kampanyası”, başta yurtiçi ve yurtdışı çatı örgütleri olan Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu (AABK), yurtiçi-yurtdışı Alevi Federasyonları, Pir Sultan Abdal Kültür Derneği (PSAKD), Alevi Kültür Dernekleri(AKD), Demokratik Alevi Dernekleri (DAD) gibi federasyonlara bağlı olan, olmayan çeşitli Alevi dernekleri, DKÖ’leri, siyasal yapı ve siyasi partiler, STK’lar, Yöre Dernekleri, Sendikalar, Meslek Örgütleri, politikacılar, sanatçılar, akademisyenler, gazeteci ve yazarlarla yüzlerce aktivist tarafından destekleniyor. İmza Kampanyasını imzalayarak, basında, sosyal medya sayfalarında ve gruplarında paylaşıp kampanyanın büyütülmesi ve kamuoyunda karşılık bulması için çaba sarf etmektedir. Bu çaba ve destek her geçen gün artarak devam etmektedir.

Ancak bu çabaların sonuç alma odaklı olabilmesi için sadece İmza Kampanyalarının yeterli olmadığını, daha farklı, daha başka argümanlar ve faaliyetlerle desteklenmesinin zorunluluğu vardır. Bu kampanyadan arzu edilen bir sonucun elde edilebilmesi ve eşit yurttaşlık hakları çerçevesinde bir kazanıma dönüşebilmesi, bu gerici ırkçı kararın uygulanmasının önlenebilmesi için daha kapsamlı çalışmalara da gereksinim vardır.

Anımsatmalım ki, çeşitli dönemlerde Alevi toplumuna yönelik asimilasyon politikaları şeyhülislam fetvaları, padişah fermanları, OHAL ve KHK’lar ile asimilasyon merkezi gibi çalışan Diyanet İşleri Başkanlıklarınca karalama, aşağılama ve inkâr politikalarına dönüştürülmüş dönemlerin iktidarlarını ellerinde bulunduranlar tarafından da defalarca katliam ve soykırımlara dönüştürülmüştür. Bu politikalara karşı yakın geçmişimizde de çeşitli karşı çıkışlar ve hak arayışları gerçekleştirildi. Örneğin 2001 yılında Hasan Zengin adlı bir Alevi canın kızı Eylem Zengin’in ‘zorunlu din dersi’ görmemesi için başlattığı hukuk mücadelesi tüm iç hukuk kanallarının olumsuzlukla sonuçlanması neticesinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) kadar uzandı. AİHM davayı, 2007 Ekim ayında Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin ek 1 no.lu protokolün 2.maddesi kapsamında değerlendirmiş, “Çocuklara ebeveynlerinin inanç ve felsefelerine aykırı eğitim verilemeyeceği”, “Zorunlu Din Derslerinin eğitim hakkının ihlali olduğu” hükmünü vermiş olup Türkiye’yi mahkum etmiştir. Bu karar 9 Ocak 2008 tarihinde kesinleşmiştir.  

AİHM sözleşmesini altına imza atan AKP hükümeti kararı uygulamadığı gibi, hukukta, varolan ve daha önce verilmiş olan bir mahkeme kararının benzer bir hukuki uyuşmazlıkta uygulanabilmesi olanağı demek olan “emsal karar” ilkesini de çiğnemiş, başka bireylerin bu yöndeki istemlerini de reddetmiştir.  Hasan Zengin’in açtığı davaya benzer birkaç dava daha açılmış olup, işin bir başka ilginç yanı da düşündürücü ve üzüntü vericidir. Ülkemizde sol, sosyalist, komünist olduğunu iddia eden, (Sünni kökenli olan), ya da inançsız olduğunu söyleyenlerden (bilinen 3-4 kişi hariç) bu istem doğrultusunda, yani dünya görüşleriyle örtüşmeyen ZDD’ne karşı bir dava da açan da olmamıştır.

Bunun yanında Hasan Zengin ve birkaç can dışında Alevilerin de çocukları için işkenceye dönüşen zorunlu din derslerine karşı dava açmadıklarını da özellikle belirtmek isterim ki, bu kampanyaları başlatan kimi federasyon, dernek, dergah ve cem evi yöneticilerinin, hatta kendilerine Pir, Dede diyen kanaat önderlerinin, kampanyalara imza atanların, mitinglerde, basın açıklamalarında yüksek perdeden konuşanların da kendi çocuklarıyla ilgili hukuki süreçleri başlatmadığını belirtmekte fayda var. Bu durum içimizi fena acıtıyor.

Pir Sultan Abdal Kültür Derneği, Zorunlu Din Dersi uygulamasının bir insan hakları ihlali olduğunu, eğitim hakkına, din ve vicdan özgürlüğüne aykırı olduğu gerekçesiyle 2008, 209 ve 2010 yıllarında Ankara Güvenpark ile İstanbul Taksim’de 24’er saat süreli oturma eylemleri başlatmıştır. Daha sonra, PSAKD İstanbul şubeleri öncülüğünde 2013 yılında başlayıp 2014 yılında da devam eden, PSAKD Ankara, Malatya ve İzmir şubelerinin de desteklediği, 37 hafta süren “Zorunlu Din Dersleri kaldırılsın” istemli gerçekleştirilen oturma eylemleri, ne yazık ki, diğer Alevi kurumları ve Alevi toplumunca yeterince desteklenmemiştir. PSAKD’nin başlattığı “ZDD Kaldırılsın”, “Diyanet Lağvedilsin” Oturma eylemleri, tüm Alevi örgütlerince, Alevi toplumu ve DKÖ, siyasi yapılar, partiler, yöre dernekleri tarafından gerektiği şekilde desteklenmiş olsaydı, AKP hükümetinin bu kadar rahat kararlar vermesi önlenebilirdi.

Bu yaşanmışlıkların kazandırdığı tecrübeler, bize başlatılan bu “Zorunlu Din Dersleri Kaldırılsın”, “Ana Sınıfında Din Dayatması Faciadır” ve “Laik, bilimsel bir eğitim istiyoruz” ana başlıkları olan imza kampanyasının başarıyla ulaşabilmesi için bazı görevler de yüklemektedir. Bana göre bu konuda öncelikle imzacı kurumlar ve bireyler samimi olmalı ve çocuklarımızın Zorunlu Din Derslerine girmemesi için hukuk kanallarını bizzat kendileri de kullanmaktan kaçınmamalıdır. Bireylerin açtıkları - açacakları davalar ve hukuk yolları için kurumların kesinlikle “Fon” veya bir “Bütçe” ayırması gereklidir. Diğer yandan iktidar güdümündeki adalet mekanizmaları bilinçli bir şekilde yavaş işletiliyor. Bu hem masrafları arttırıyor.. Hem de gecikmiş davalar bittiğinde  çocuklarımız eğitim kurumlarında din derslerine  giriyor ve/ya mezun oluyor..

Alevilere, “Çocuklarınızı Din Derslerine göndermeyin. Gerekli tüm masraflar kurumumuz tarafından karşılanacak” diyen kurumların bu sözleri havada kalmaktadır. Bu hukuksal süreçler için herhangi bir fon ayıran kurum yoktur. Öte yandan bu mücadelede bizzat yer alan, benzeri kampanyalara imza atan, üyelerini basın açıklaması, miting gibi etkinliklere davet eden kimi Federasyon, Dernek ve Cemevi yöneticilerinin kendi çağrılarına dahi itibar etmemesi, söylemlerinde samimi davranmaması, kendi çocuklarının bile işkenceye dönüşen bu derse mahkum edilmelerine göz yumması, hem ilkesizlik, hem de büyük bir samimiyetsizliktir. 

İmza atan yüzlerce canımızın çocuklarının da bu derslere girdiğini biliyoruz. Sonuç olarak bu taleplerimizin güçlü bir şekilde karşılık bulması için herkes önce okul idarelerine, sonrasında da mahkemelere müracaat etmekten kaçınmamalıdır. Bu yöndeki çabaları görmeyi umut ederken, kampanyanın başarıya ulaşması için emek veren herkesin yüreklerine sağlık olsun diyorum.

 

Erdal YILDIRIM  

7 Ocak 2022

 

  Bu yazı 4011 defa okunmuştur.

  YORUMLAR 0 Yorum YORUM YAP

Bu Yazı'ya ilk yorum yapan siz olun.

  FACEBOOK YORUM

Yorum

  YAZARIN DİĞER YAZILARI

ÇOK OKUNANLAR

  SON YORUMLAR

  BİZİ TAKİP EDİN