Erdoğan YALGIN
  16-08-2021 08:53:00

Hüseyin, Kerbelâ, Oruç, Aşure ve Bazı Tarihsel Gerçeklikler!

Giriş:

İnsanlık tarihinde yaşanmış bazı olaylar vardır ki, hafızalarda kolay kolay silenmez ve unutulmaz izler bırakmıştır. Hele bir de yaşanmış olaylar, dramatik bir şekilde sonuçlanmışsa, bu durum, bazı toplulukların benliğinde derin travmalara yol açar. İslam aleminde ve Ortadoğu toplulukları arasında “Kerbelâ vakâsı“, bu türden acıklı ve o kadar da vahim bir hadisedir. Tarihe; “Kerbelâ  Olayı, Kerbelâ Savaşı, Kerbelâ Vakâsı,  Kerbelâ Katliamı, Kerbelâ dramı“ ve benzeri tanımlarla geçen bu vahim olay; 10 Ekim 680'de (Hicri 10 Muharrem 681), Irak sınırları içindeki Kerbelâ şehrinde vukuu bulmuştur.  İslam Peygamberi Muhammed'in 2. torunu Hüseyin bin Ali ve 72 aile efradı ile Emevi halifesi I. Yezid'e bağlı ordu arasında cereyan etmiştir. Bu makalemiz, asırlardan beri rivayetlerle anlatılagelen İmam Hüseyin, Kerbelâ, 12 günlük Oruç, Aşure ve bu konularla bağlantılı bazı tarihsel gerçekliklerin arkaplanına özlü bir şekilde temas edilmiştir.

İmam Hüseyin ve Kerbelâ Tarihselliğinin Arkapılanı

Genel anlamıyla bilinen; Emevi devletinin (661-750) 2. Halifesi olan Muaviye oğlu Yezid’in halifeliğini rededip, iktidar mücadelesine giren İmam Hüseyin (626-680) ve aile efradından bazıları, donanımlı Yezid ordusu karşısında hunharca katletmişlerdir. Bu anlara ilişkin fragmanlar, özellikle İranlı-Sasani sufiler tarafından İslam kaynaklarında dramatize edilerek işlenmiştir. Mesela Hüseyin, altı aylık oğlu Ali’yi kucağına alıp Yezid ordusunu kumanda eden Sa’d’ın karşısına çıkar. Susuz oğluna su isterken, mahsumu pak olan Ali, oklarla  öldürülür. Ardından Hüseyin;  rivayete göre vücudundaki  33 mızrak, 34 ok yarası ve sayısız darbeyle  katledilir. Bu da yetmezmiş gibi, Hüseyin’in kafası kesilir. Kesik başı, Yezid’in  askerleri tarafından önce tekmelenir, ardından bir mızrağa takılır. Başsız vücudu, yarı çıplak bırakılarak başı, Şam’a Yezid sarayına (kasr-ı beyza < beyaz saray) götürülür. Kadın ve kızlar; Mısır’a sürgüne yollanır! Bu vahim olay, daha sonraları İslamiyet içinde bireyler ve toplumlararası, haklı-haksız (hak-nahak), yanlış-doğru, mazlum-zalim ayırımlarınının inançsal bazda sosyal, kültürel ve hatta ekonomik alanlardaki yeniden  yapılanmasına vesile olmuştur. Günümüzden, 1341 yıl önce gerçekleşen bu olay hakkında yazılı ve sözlü bir çok düşünce üretilmiş, ilgili belgeler neşredilmiştir. Kerbelâ vakaasını ve Hüseyin’i, mensubu olduğu Araplardan daha çok (Mevali) Farslar, Kürtler ve bölgenin diğer ezilmiş toplumsal katmanları sahiplenmiş, matemi yönüyle yaşatagelmişlerdir. Biz; bu sınırlı çalışmamızda, şu ana kadar fazla dile getirilmeyen konumuzla alakalı bazı farklı hususlara temas edeceğiz.

Kerela olayını betimleyen bir minyatür, Brooklyn Museum

 

Siyavûş ve İmam Hüseyin

Aryan topraklarında MÖ 6. yüzyıllarda geçtiği sanılan İran-Turan (Aryan-Turan/ Türk?) savaşlarında cereyan eden en dramatik olay, Siyavûş’in (-siyah at sahibi) hazin öyküsüdür. Siyavûş, Kürt Zaloğlu Rüstem (Mokri, 1997: 129, 130; Şeref Han, 1990: 23) tarafından yetiştirilmişti. Asıl adı Ebu’l-Kasım Mansur (935-1020-26) olan şair Firdevsi, 1010 yılında tamamladığı Şahname adlı eserine; konu hakkında ilk elden bazı bilgileri aktarmaktadır. Bu eserde  “Siyavuş'un ateşten geçmesi, Siyavuş'un savaşa gitmesi, Siyavuş'un Efrasiyab'la barış yapması, Siyavuş'un Efnisiyab'a sığınması, ve benzeri olaylar (Lugal, 1994: 493, 533, 507, 577), içinde bizi ilgilendiren bölümlerde kısaca şunlar yer almaktadır: Eski zamanlardan beri tarihte İran-Turan (Aryan-Turan/Türk) halkları arasında savaşlar olur. İran hükümdarı Keykubad’ın yerine geçen Keykâvus, veliahd oğlu Siyavûş’u o sırada İran’a saldıran Efrâsiyâb’a (Alp-Er Tonga) karşı gönderdiği ordunun başına getirir. Efrâsiyâb, Siyavûş ve arkadaşı Zaloğlu Rüstem tarafından ileri sürülen bütün şartları kabul ettiği için, savaş yerine barış yapılır. Fakat İran Kisra’sı (kralı) Keykavus;  oğlu Siyavûş’e anlaşmayı bozmasını ve Turan/ Türk kralı Efrasiyab’a (Alp-Er Tonga) saldırmasını ister. Siyavûş, babasının bu isteğine karşı çıkar. Yapılan anlaşmanın bozulmasını şerefsizlik saydığından, babasının dediğini yapmaz. Çünkü Siyavüş; barışın devamından yanadır. Başka bir takım olaylardan da ötürü; Babasıyla ihtilafa düşen Siyavûş, kendisini babasına kanıtlamak için atıyla birlikte ateşe girer ve yanmadan sağlam çıkar. Yine de Babasıyla arası bozulan Siyavüş, en sonunda gidip, babasının düşmanı olan Efrâsiyâb’a sığınır. Efrâsiyâb, kızı Frengis’i, onurlu ve savaşcı Siyavûş’a verir. Fakat ne acıdır ki Siyavûş, daha sonraları orada kayınpederi tarafından hunharca öldürülür. Turan hakanı Alp-Er Tonga, MÖ.626 yılında İran Şahı Siyavûş’ün babası Keyhüsrev tarafından 626 öldürülür. Bölge mitolojisinde anlatılagelen bu dramatik destanla Siyavûş, bir  adaletli kahraman olarak yansırken Alp-Er Tonga ise ihanetçi ve kötü ruhu temsil eder. Sonraki yıllarda; Aryan toplumları tarafından Siyavûş için asırlarca süregiden yas günleri tertip edilir. İyinin-doğrunun sembolü olarak Siyavûş hep anılır ve Onun için matemler tutulur. Yani Aryan toplulukları arasında Siyavûş; İslamiyetten-Kerbelâ’dan önceki İmam Hüseyin’in bir arketipi olarak hayat bulur.

Aç-susuz kalınır, oruçlar tutulur. Mersiyeler okunur. Toplu törenler gerçekleştirilir. Çünkü barıştan-dostluklan yana  olan Siyavüş, büyük bir haksızlığa uğramıştır. İşte bundandır ki, İran ve Medya ülkesine kılıç zoruyla giren (634-644) İslamiyetle birlikte, İmam Ali ve ailesine yapılan haksızlıklar karşısında bölge halkları bu eski geleneklerini Hüseyin’in şahsında devam ettirmişlerdir. Yani Siyavûş’den en az 1000 yıl sonra bu defa da, İmam Hüseyin olayı cereyan eder. Eskiden beri Sivayûş için yapılan matemsel törenler, İslamiyetle bilikte artık İmam Hüseyin için yapılır.  Aryenik halkların (Kürt, Farısi, Beluci, Afgan vs.) nezdinde, Kerbelâ’daki Hüseyin; yeni bir Siyavûş olmuştur. Turan/Türk hakanı Alp-Er Tonga ise Yezid ile özdeşleştirilir. Bu durum, başta Şii kaynaklar olmak üzere bir çok akademik araştırmaların temel konusu olmuştur. İslamiyetin İran/Kürdistan bölgesine zorla girmesiyle, Sasani devletini yıkıp, erkekleri kılıçdan geçirip, kadın ve çocukları esir almasından yaklaşık 40 yıl sonra gerçekleşen Kerbela olayı karşısında bölgenin Zerdüşti bilginleri Siyavûş’ün yerine Anne (Sâsânî Kisrası III. Yezcerd’in kızı Şehribanu) tarafından yeğenleri olduğuna inandıkları (Şeriati, 2010: 24; Öksüz, 2013: 143). İmam Hüseyini koydular. Bu tavırlarıyla hakkın/haklının yanında olurken, diğer yandan da İslamiyetin içten bölünmesini,  sonrasında oluşturdukları hadislerler de Kur’an ayetlerinin çelişkili hale getirilmesini ve İslam devleti bürokrasisinde Sasani devlet yönetiminin hakim kılınmasını sağlayarak bir nevi atalarının öclerini bu yolla almış oldular.

İran-Turan savaşları

Yerli ve yabancı bir çok kaynağı referans gösteren Topaloğlu, konu hakkında şunları bellirtir; “İddialara göre, Farslıların İslamiyet’i kabul etmesini ve İslam’ın Farslılar arasında yayılmasını sağlayan sebeplerden biri de milli ve siyasi şuurlarıdır. Bu yeni dinin sancağı altında toplanmayı sağlayan şuur, Hz. Hüseyin’in Sasani hanedanının son temsilcisi olan Yezdigird’in kızı Şehribanu ile evlenmesi sebebiyle teşekkül etmiştir. Zira Farslılar, Hz. Hüseyin’in çocuklarını eski meliklerinin varisleri ve Aryan ırkının devamı sayıyorlardı“(Topaloğu, 2010: 506, 507) Fatih Topaloğlu “Çeşitli Yönleriyle Kerbelâ“ adlı çalışmasında “Dineveri, el-Ahbaru't-Tıval, s. 13; Taberi, Ebu Ca'fer Muhammed b. Cerir (310/922), Tarihu'l-Ümem ve'l-Müluk, J. Bıill, Leiden 1881, Il, 599-604; Firdevsi. Ebu'I-Kasım Mansur b. Hasan (934-1020), Şehname“ adlı eserlere atıfta bulunarak, İmam Hüseyin ve Kerbelâ kültünün kökeni hakkında şu verileri dikkatlere sunar:

 

“Siyavuş'un babası Keykavus'un, oğlunun ölüm haberini aldığında, üzüntüsünden karalar giyip yas tuttuğu, elbiselerini ve yakasını parçalayıp dağıttığı, tacının üzerine toprak saçtığı, yüzünü yaraladığı rivayet edilmektedir. Yine bütün İran, Siyavuş'un ölümünden dolayı yasa bürünmüş, mavi ve karalar giyip gözyaşlanyla yollara düşmüş, ağlamaktan sapsarı kesilmiş olarak "Siyavuş! Siyavuş!" diye bütün halk feryat etınişlerdir. Rüstem de, Siyavuş'un ölümünden büyük üzüntü duymuş elbiselerini yırtmış, tam bir hafta keder içinde yas tutmuş, Siyavuş'un intikamını almadıkça yüzündeki topraklannı yıkamayacağına ve yası bitirmeyeceğine yemin etıniştir. Taberi'ye göre İran'da daha önce hiç kimse bir musibet sebebiyle bu tarz bir davranış sergilenmemiş, karalar giyip yas tutmamıştı. Siyavuş'un ölümü Buhara'da kendisinin ölümünden duyulan ıstırabı ortaya koyan taziye şeklinde törenierin yapılmasına sebep olmuştur. Siyavuş'un öldüğü yer Buhara yakınlanndaki Diz Ruyin şehridir. Zerdüştler senede bir defa buraya gelerek Siyavuş'un öldüğü yerde ağlarlar, kurbanlar keserler. Görüldüğü üzere matem gelenekleri İslam'dan önce Fars kültürü içerisinde yer almaktaydı. Fars kültürünün İslam'a tesirleriyle birlikte taziye kültürü de Kerbelâ matemleriyle birlikte yeniden vücut bulmuştur.“ (Topaloğlu, 2010: 506, 507).

 

Turan hakanı Alp-Er Tonga, MÖ.626 yılında İran Şahı Siyavûş’ün babası Keyhüsrev tarafından 626 öldürülür. Bölge mitolojisinde anlatılagelen bu dramatik destanla Siyavûş, bir  adaletli kahraman olarak yansır. Aryan topluumları arasında, asırlarca devam eden onun adına yas günleri tertip edilir. Bu alıntılardan da anlaşıldığı gibi Kerbelâ, İmam Hüseyin ve ailesine yapılan bu zulümün bir öncesinin, bölge halkları tarafından yaşandığı gerçeğidir. Bütün bunlardan da öte Zerdüşti halklardan olan bölgenin Kürtler ve Farslar, kendi eski inançlarında var olan düalist < iyi ve kötü karşıtlığının sembolizmi olarak İmam Hüseyin’i İyi; Yezid’i ise Kötü olarak ölümsüzleştirmişlerdir.

 

Kerbelâ Matemi Ne Zaman Ortaya Çıkmıştır?

“Matem“ kavramının Arapça olduğu sanılmaktadır! Buna göre Arapçanın “til“ kökünden türemiş olduğu "sevinç veya hüzün sebebiyle bir araya gelmiş olan erkek veya kadınlar topluluğu"nu ifade eder. Zamanla anlam kaymasına uğrayarak ölen kişi veya kişilerin ardından hissedilen acıyı, kederi ve bu sebeple ağlayıp sızlanmayı, yas tutmayı ve bunların belirli ayinlerle icrasını ifade etmek üzere kullanılmaya başlanmıştır. Kürtçe orjinli “şîn, şiwan, şîngerî“ tanımlarının yanısıra, Türkçe konuşulduğunda daha çok “matem“ tanımı kullanılmaktadır. Şii kaynaklarına göre, Hüseyin’in öcünün alınması ve Kerbelâ’nın bir “matem“ olarak anılmasıyla ilgili çalışmalar,  ilk defa 684 yılına tekabül eder. Söz verdikleri halde Kerbelâ’da, Hüseyin’e yardım etmeyen Küfelilerden Süleyman bin Surad el Huzai tarafından geliştirilen Tevvabun (tövbe edip, pişman olanlar, kendilerini dövenler)  fırkasıyla başlatılmıştır. Fakat bu haraket, fazla başarı göstermeden tez elden dağılmıştır (Bulut, 2007: 336, 337; Topaloğlu, 2010: 504).

Kerbelâ’daki görkemli İmam Hüseyin Camii

 

Büveyh Kürt Devleti ve Kerbelâ

Bütün bunlarla birlikte; bilimsel anlamda yazılı kaynaklardaki en somut verileriyle Kerbelâ mateminin; ilk defa Bağdat’ta bir Zeydi Şii-Kürt devleti (934-1055) kuran Büveyhoğulları tarafından başlatıldığına şahit olmaktayız. Soy adlarıyla anılan bu devlet; yani “Büveyhiler“ ya da “Büveyhioğulları“, İran Kürdistan‘ında (Zağroslar) yerleşik Deylemi Kürt aşiretlerinden olan “Bavé, Bovéyi, Buvi Şuça’nın oğulları, Baw’ın oğulları“nın Abbasilere karşı kurup geliştirdikleri bir Kürt devletidir. Nitekim Muizu'd-Devle Devle’nin  (945-967), Muharrem ayının ilk on gününü, İmam Hüseyin'in, Kerbelâ'da şehit edilişini anmak üzere Bağdat’ta umumi “Kerbelâ matemi“ ve ardından  “Aşura“ merasimini başlatılmıştır. 10 Muharrem 352 (8 Şubat 963) günü, bütün Bağdat halkının çarşı ve dükkanıarını kapatmalarını, kadın erkek herkesin siyahlar giyerek şehirde dolaşmasını ve İmam Hüseyin için matem tutmasını, bir yıl sonrasında 18 Zilhicce 352'de (7 Ocak 964), ise “Gadir-i Hum (Hz. Muhammed’in veda hutbesi, 632/32)“ gününün bayram olarak kutlanmasını emretmişti (Topaloğlu, 2010: 505; Topaloğlu, 2013: 56, 57;  Ümit, 2010: 498, 499). Fakat yaratılan bu geleneksel anmalar, fazla bir yaygınlık kazanmamış, sadece Bağdat ve çevresinde Sünni Selçuklu Türklerinin, Abbasi halifelerinin daveti sonucu, 1055 yıllarında bölgeye-Baağdat’a gelip, Büveyh Kürt devletine son vermesiyle noktalandırılmıştı. Yani, yeni yeni uygulanmaya başlanan Kerbelâ matemsel törenleri, Aşure geleneği, Sünni Selçuklu Türk yönetiçileri tarafından sonlandırılmıştı. Ki bu nokta oldukça önem arzetmektedir. Selçuklular tarfından sonlandırılan matemsel törenler, taaki 500 yıl sonra, Safeviler tarafından 1500’lü yıllarda yeniden uygulanmaya başlanmıştır.

 

Safeviler ve Kerbelâ

16. yüzyılda Safevi devletinin  (1501-1786)  Kürt kökenli hanedanlarından olan Şah İsmail (1487-1524) döneminde Şiilik, Safevi Devleti’nin resmi mezhebi oldu. Safevilerin etnik kökenin Kürt olduğu bilinen ve gizlenen bir gerçekliktir. Savefi hanedanlarının Kerbelâ’da Hicri 896 (Kasım 1490 Ekim 1491) tarihinde aldıkları şecerede, “Firuz el Kurdi es Sincani rahmetullahi eleyhim…“ diye yazar; (-Tevekkülî, Saffetü’s-Safâ; No. 2099’ dan naklen Ekinci, 2002: 58; Sümer, 1992: 1-2; Kaplan, 2010: 58, 59). Kerbelâ vakaası, ve “yas-ı matem“ anmaları da, Bağdat’taki Büveyhoğullarından sonra  ilk defa burada, Şah İsmail tarafından resmi bir nitelik kazandı (Yörükan, 2009: 90; Topaloğlu, 2010). Nitekim, İran’da gelişen Şiiliğin Kerbelâ matemi,  Safevilerin yazdığı Buyruklar vasıtasıyla Anadolu’ya ve Kürdistan’a kadar uzanacaktı (Kaplan, 2010).  Konuya aşina olan bütün araştırmacı-yazarların ortak görüşü odur ki; ilk defa Safeviler tarafından Anadolu ve Kuzey Kürdistan’a gönderilen halifeleriyle, Bâtıni Aleviliğinin içine bazı İslami ögeler serpiştirilmiştir. Bunlar arasında; İmam Ali’nin kahramanlıkları, Ehl-i Beyit sevgisi, Kerbelâ, 12 İmam doğmaları, Ali’nin düşmanlarına lanet < “teberrâ“, dostuna ise dost < “tevellâ“ ve benzeri kültler sayılmaktadır (Kaplan, 2010: 159).

Fakat sözü edilen bu Şii-İslami kültler, zaten Anadolu ve Mezopotamyadaki inanç toplulukları arasında eskiden beri farklı yerel isimler altında yaşanılan-yaşatılan bölge insanlarına özgü kadim erkanı-ı ayinlerdi. Meselâ Kürdistan ve Anadolu Alevileri için Mélikhoff; On iki İmam’a ve Kerbelâ şehitlerine dini bir saygı gösterirler. Sufilik cilası altında bir güneş inanışının (culte) kalıntısı apaçık görünür durur (Mélikhoff, 2011: 125, 126, 134). Derken bir gerçeğe işaret etmektedir. Kaldıki; Bâtıni Alevilerinin kroniklerinde (yazılı belgelerinde; şecere, berat, menekıbname) Kerbelâ matemi vurgusuna rastlanmaz! Ayrıca 12 İmamlardan da, Ehl-i beyitten, Seyyidlik kurumundan söz edilmez! (Gümüşoğlu, 2006; Makalat, 2009, Gölpınarlı, 1995; Yar & Yalgın, 2014: 7-32). Bu cografyadaki Bâtıni topluluklar (Kızılbaş, Alevi, Réya/Raa Heqi, Ehl-i Haq, Bektaşi, Durzi, Kalenderi vs.) cem-i civatlarında belkide ilk defa Şah İsmail‘in; “Hatayi“ mahlasıyla yazdığı “Kerbelâ ve Muharrem Matemi“ nefeslerini terenüm edeceklerdi.

Buna ilaveten yine Hatayi’ye ait 12 İmam üzerine nakşedilmiş duazdehler, gıl-gal-gulbanglar (doğaçlama dualar) okunmaktaydı. İran’daki bu resmi gelenekler, daha sonraları Safevilerin mirasına konan Kaçarlar (1794-1925) tarafından, kendi milli kimlik inşaalarında kalkan olarak kullanılacaktı. Böylece 1500’lü yıllardan beri bölgede, Kerbelâ kültleri geliştirilerek yaygınlık kazandı. Fakat Anadolu ve Kürdistan’daki Bâtıni Aleviler, Şii’lerin yaptığı gibi Kerbelâ matemini anmamaktadırlar. Örneğin;  “Kerbelâ Matemlerinde özellikle trajedinin vuku bulduğu aşura gününde "deste" ismi. verilen siyah giyimli organize gruplar ağıtlar eşliğinde göğüslerini, bazen ·de zincirlerle sırtlarını döverler. Kerbelâ anma merasimleıi, Muharrem ayı ile başlayıp Hz. Hüseyin'in şehadetinin 40. Günü olan 20 Safer'e kadar devam etmektedir“ (Topaloğlu, 2010: 508). Buna karşın Anadolu ve Kürdistan’daki Bâtıni Aleviler, Kerbelâ matemini, 12 günlük oruç tutarak, aşure ve lokmalar dağıtarak anarlar. Bu süre içerisinde eskiden kalma kendi kadim gelenek ve göreneklerinde varolan yas tutma ritüel ve tradisyon ananelerine uyarlar. Sözgelimi fazla konuşmazlar, gülüp-eğlenmezler. Tıraş olmaz, kan çıkarmazlar (eti yeyilen hayvan kesmezler), avlanmazlar, saf-duru su içmezler. Gün batımında özentisiz hazırladıkları sofradan yemek yeyip, 24 saat ağızlarını mühürlerler. Bütün bu kült olguları ise zaten antik çağlardan beri yaşatılan inançsal öğelerin, farklı kılıflar altında devam ettirilmesi anlamına gelmekrtedir. Şimdi biraz da bu eski/kadim geleneklerin izine temas edelim:

 

12 Günlük Oruç < Roci

 

Kürtçe (kurmanci/kırmançki) Oruç sözcüğünün karşılığı “Roci” ve “Roce” dir.  Bu kelimelerin “gün/güneş“ ile direk bağlantısı vardır. Çünkü Kürtçedeki “roj, ro, roz, şem, tav, tavik“ sinomimli sözcükler hep “güneş’i, gün“ ü dolayısıyla 12 saatlik “gündüzü, aydınlığı, ışık/nur’u, parlaklığı“ anımsatır. Yine buna bağlantılı olarak Kürtçedeki “ru, rü“ sinonimli sözcükler; “yüz’ü, sıfatı, cemal’i“  ifade ederler.  Güneşin doğumundan batışına kadar olan süreye-güne “ro, roc“ denir. Aynı kavramların eski Avesta’dan Pehlevice‘ye  ve oradan da Kürtçe’ye, Farsca’ya geçtiği sanılmaktadır. Anlaşılan o ki; Bâtıni Alevileri Réberleri; Réya/Raa Heqi itikatının felsefik yapısını oluştururlarken bütün bu kavramları sırlı manalarla nakşetmişlerdir. Bu yüzden “Dostun cemalini“ güneşe benzetmişlerdir. İnsanın yüzü, sıfatı, cemali olan “ru, rü“;  güneş “ro, roz, roj“ gibidir. O insan ki güneş‘te kendi cemalini görür, yüzünü Ona döner ve onu dualarla-yakarışlarla kutsar. İşte bu evrensel alemde insan, kutsadığı güneşe; aynı zamanda Roci < oruç tutarak saygısını gösterir.

Sözkonusu bütün bu kavramların kökeni Hurrice olup, güneş’le alakalıdır. Yukarıda da sözünü ettiğimiz Melikhoff’un Güneş bağlantılı analizi, Kürt Alevilerde tutulan Oruc’un < Ro-ci’nin , Gün’le Güneş’le direk bağlantısı olduğu aslında burada açığa çıkmaktadır. Antik çağlardan beri Güneş’in bir diğer adı ise “Şem, şemi, şems, şamaş“ dır. Bundandırki, Kürtçedeki gün adlarına “şem“  ekleri/takıları getirilmiştir. Örneğin “Birinci gün Pazar < Yekşem, Pazartesi < Duşem, Salı < Séşem, Çarşamba < Çahrşem vs.“ Mezopotamya ve Sümer metinlerinde varolan güneş (şamaş, şemeş) tanrı-çasına hep tapınım sözkonusuydu. Yeri gelmişken hatırlatalım; Mısır uygarlığında Güneş tanrıçasının adı ise “ra“ idi. Sümerlerin ve Hurrilerin ardılları (Soy kültürel ve dilsel) olan Kürtlerin “kâl u belâ“dan beri güneşe taptıkları ve ona karşı bedensel ve ruhsal manada oruc, roc, roci, roji tuttukları, nefs-i bedenlerini bağladıkları anlaşılmaktadır.

 

Başlangıcından beri tarihsel süreci içerisinde oruç tutma olgusu ele alındığında, oruc’un; aslında Güneş’e olan tapınımı, bir nevi vücuttaki eylemsel tezahürü de olmuştur. Güneş etrafında geliştirilen bu geleneksel ritler, Alevilerin Ayin-i Cemlerindeki (Civat) 12 hizmet ve döndükleri Semah’a da yansımıştır. 12 hizmetlinin serçeşmesi olan Pir/Mürşid bu meydanda Güneşi temsil eder. Etrafındaki Semahi pervaneler ise diğer gezegenleri simgeler. Bu bir göksel döngünün yeryüzündeki simgesel şeklidir. Alevilerde bu durum temel bir ibadete işaret eder. Zamansal peryodlar içinde güneşe karşı olan bu takdis geleneklerini Aryanik halklar; daha sonraları Kerbelâ matemi bağlamında oruc ve Aşure ile sentezlemişlerdir.

 

12 Gezegen: Güneşin etrafında Semah dönen 11 Gezegen

 

Neden 12 Gün Oruç Tutulur?

Bâtıni Alevi toplulukları Yas-ı Muharrem Orucunu 12, Şiiler ise umumiyetle, mecburi olmamak şartıyla 10 gün oruç tutarlar. Çünkü bazı bölgelerde yaşayan Şiiler, muharrem orucu yerine  sadece Ramazan orucunu tutarlar! Bu bilinen gerçek, konuyla ilgilenen araştırmacıların da dikkatlerini çekmiştir. Meselâ Mélikhoff şunları der; Yas-ı Muharrem orucunu İran’da ve genel olarak Şii’lerde 10 gündür. Fakat Aleviler’de bu süre 12 günle tamamlanmaktadır (Melikhof, 2011: 64). Aslında Muharrem ayının 10 olan Aşure gününe izafeten Şiiler tarafından tutulan 10 günlük oruç; deniliyor ki; Bâtıni Alevi topluluklarında 12 güne çıkarılarak, 12 İmamların anımsanması öngörülmüştür. Aslında bu işin zahiri/görüne yönüdür. Batın da/gizemde/özde ise bu gerçeklik çok farklıdır. Bu oruçun 12 İmamla asla bir ilgisi yoktur! Kaldı ki; Kerbelâ’dan ötürü  İmamların yaşam peryodları arasında (İmam Hüseyin d. 625 ile İmam Mehdi d. 869) tam 244 yıl zaman farkı bulunmaktadır. Bu kronolojik süreyi 1. İmam Ali (d.598) ile başlatacak olursak, bu süre 271 yıllık aralığa tekabül eder. Yani 12 İmamların kendi  arasında tam 271 yıllık süre açıklığı sözkonusudur. Hem İmam Ali soyunda sadece İmamların sayısı 12 ile sınırlandırılmışsada, bu sayı oldukça büyüktür. Buradan da anlaşılmaktadır ki Aleviler  çok eskiden hatta islamiyetten de önce tutukları bu 12 günlük orucu zahiren, ismen ve teorik olarak son 500 yıldan beri takkiye amaclı 12 İmam için tuttuklarını çevre topluluklara aksettirmişledir. Demekki 12 günlük Oruç, Bâtıni Alevi toplulukları arasında eskiden de vardı. Zira bilinen tarihiyle birlikte 12 sayısının kutsiyeti, en az Sümerlerle birlikte Hurrilerle doruğa çıkmıştı. Orda göksel kozmogoni içinde 12 rakamlı bir çok kült ve bilimsel değerler ortaya çıkarılmıştır.

Neolitik (Neo < Yeni; litik < taş (Yeni Taş devri)  çağlardan beri 12 rakamı gizemli ve bir o kadar da kutsanan bir rakamdır. Göklerden Yeryüzene ve İnsana yansıyan gizemleri mevcuttur. 12 sayısının daha çok Sümerler ve Babiller döneminde bilimsel açılardan ele alındığını görmekteyiz. Meselâ Sümerler; Güneş'in çevresinde Dünya'nın çizdiği büyük daireyi, her biri otuz derece olan 12  eşit parçaya bölmüşlerdi. Bir günü 24 saatle ve bunu da 12 saat gece, 12 saat gündüz olarak saptamışlardı. Gök çemberini 360’a, bu çemberi de 12 parçaya/bölüme ayırmışlardı. Bir yılı 360 günle sabitlemişler. Bir yıla 12 ayı yerleştirmişlerdi . Böylece Takvimi bulmuş oldulardı. 12 Zodyak burçlarını: "Koç, Boğa, İkizler, Yengeç, Aslan, Başak, Terazi, Akrep, Yay, Oğlak, Kova ve Balık” teşpit etmişlerdi. Gökkubbede 12 Gezegen keşfeden Sümerler; Göklerde 12 durak olduğunu bellirtmişlerdi. Dolayısıyla Sümerlerdeki göksel meseleler hep 12 ile anlamlandırılıyordu. Onlar için 12 sayısı kutsaldı. Yine Sümerlerin temel 12 tanrı ve tanrıçaları vardı. Bu olgu, Hititlerde de aynen vardı. Keza geçmişi Sümerlerden de önceye vararn günümüzden yaklaşık 10-12 yıl öncesine varan Göbeklitepedeki 12 dikili taş ve benzeri verilerlr, bu  liste uzayıp gider. Aleviler ise toplumsal ibadetlerini, 12 hizmetli tarafından yürütürler. Yolun Réya/Raa Heqi süreğinde ise ilk Ocak sistemlerini 12 Ocak üzerinden inşaa edip anlamlaştırmışlardır.

10-13. yüzyıllarda teşekkül eden 12 özerk Ocaklar ve kendi aralarındaki  kısmen (El ele, el Halkka) hiyerarşik yapsı!  Grafikteki Ocaklar kendi aralarında  zaman ve makan farklılaşması sonucuyla biraz da karmaşık bir şekilde biribirilerine el vermiş, Mürşidlik babında birbirilerine bağlanmışlardır. Daha sonraki asırlarda bu Ocaklara eklenmiş diğer Ocaklar da mevcuttur.                                                                                                                           

Yine Zerdüşti inanca göre İzid/Yezdan tarafından dünyaya gönderildiğine inanılan 12 ferişte’den (melek) sözedilir. Ayrıca 12’li kutsallıklar, Yahudilikteki 12 kabile, Hırıstiyanlıkta ise İsa’nın 12 havarisi olarak yaşatılmıştır. Bütün bu 12‘ler dizgesi; İtiqat é Réya/Raa Heqi önderleri tarafından en son 16.yüzyılda, 12 İmam örtüsü altında günümüze değin getirilerek yaşatılmıştır. Ve fakat hak 12 İmam’ın değil, uzaysal/göksel temel Alem varlıklarınındır.

 

Aşura/Aş u ra < Yolun Yemeği/Aş‘ı

Umumi görüşe göre; Aşura günü, Muharrem’in 10 gününe denk gelmektedir. İmam Hüsyin’in 681 yılında Kerbelâ’da katledildiğinden dolayı, 10 yada 12 gün oruç tutanlar, oruç bitiminde evlerinde 12 ayrı besin ürününden özenle pişirdikleri Aşure yemeği/aşını dağıtırlar. Dikkat edilecek olursa Aş u re yemeğinin toplamda 12 ayrı üründen meydana getirilmesi, bu inancın ne denli arkaik değerlerinden kaynaklandığını göstermektedir. Yoksaki  farklı zamansal peryodda yaşamış sadece 12 İmamla alakalı değildir. 12 rakamı uzaysaldır, semah’la alakalıdır. Bilimseldir, yerküre ve gökyüzüyle alakalı kozmik şifrelere işarettir. “Aşura/Aşure“ kavramının, İbranice bir sözcük olan Aşur'dan geldiği sanılmaktadır.  Bu istikamette gerilere giderek kelimenin etimolojik değerlerini inceleyecek olursak, Aşur‘un, kökeninin antik çağlara (MÖ.3000, MS.300) kadar uzandığını görürüz! Aşur; Sümer ve Akad’ın panteonuna (Tanrılar, tapınaklar) özdeş bir tanrı olup, “gören“ manasında betimlenmiştir.

Arapçada ise Aşure tanımı; Muharrem (Ekim) ayının 10. gününe denir. Bu kavram, zahiri tanımından öte, Bâtıni manada Réya Heqi itikatının kendi terminoloji diline (Kürtçe) “Aş u ra < yolun yemeği“ olarak  geçmiştir. İlgili kaynaklar incelendiğinde tarihte, bir çok olay, takvimsel manada bu günde meydana gelmiştir. Bu raslantısal olayların bazıları mitik bazıları ise gerçege yakın durmaktadır. Dolayısıyla bu günde meydana gelen olaylar, Aşure gününe farklı anlamlar yüklemiştir. Meselâ bunlardan bir kaçını şöyle sıralamak mümkündür:

Âdem'in işlediği günahtan sonra tövbesinin kabul edilmesi, İdris'in diri olarak göğe yükseltilmesi, Nuh'un gemisinin tufandan kurtulması,  İbrahim'in ateşte yanmaması, Yakup'un, oğlu Yusuf'a kavuşması, Eyyub’un hastalıklarının iyileşmesi, Musa’nın Kızıldeniz'den geçip İsrailoğulları'nı Firavun'dan kurtarması, Yunus’un balığın karnından çıkması, İsa'nın doğumu ve ölümden kurtarılıp göğe yükseltilmesi Yerlerin ve göklerin bu günde yaratılması  ve benzerleri. 10 yada 12 günlük yas orucundan sonra evlerde yapılan ve komşulara dağıtılan Aşura; Mezopotamya halkları arasında sürekliliği arzeden kutsal bir yemek olarak günümüze kadar getirilmiştir. Demekki bu coğrafyada, Aşura’nın  yadsıyamayacağımız arkaik bir önemi vardır. Kitab-ı mukaddes başta olmak, Sümer ve Mezopotamya metinlerinde, insanlık tarihinin yeniden bir başlangıcı sayılan Nuh Tufanıyla yakından bir bağının olduğu ihtimali oldukca yüksektir. Lakin Tufanla başlayan açlık, geminin Cudi dağına oturduğu günle, sona ermiştir. Nuh, gemide kalan son erzakların hepsini karıştırıp sulu bir çorba (Aşure) pişirmiştir. Tufandan kurtulanlar, yedikleri bu tatlı çorba ile nevi bayram etmişlerdir. O günün anısına insanlık, bir şükran borcu olarak 10/12 gün oruç tutmuş ve ardından da Aşure yapıp bu kurtuluş gününü şükranla kutsamıştır. Yeryüzüne dolduran insanlık; Tufan sonrasaı, Cudi dağından dağılmıştır. Yine Kitab-ı Mukaddes’te iki nehir arası olan (Mezopotamya) bu bölgenin yeryüzü cenneti olduğu anlatılmaktadır. Bugünlerde yapılacak olan Aşure;  kutsanan yolun ve insanlığın bu şükran yemegi, yeryüzü cennetimize barış ve kardeşliği getirmesi dilegiyle…!

Alevilerde 12 Hizmet: Kollektif İbadet

Kürdistan ve Anadolu’da Alevi inancına mensup topluluklar, kadim geleneklerini (sosyal-siyasal, kültürel, inançsal) ve modern anlamda yaşattıkları artı değerlerini, bağlı oldukları Ocak Réberleri, Pirleri, Piripiran/ Mürşidleriyle birlikte hasbıhal ederek sürdürürler. Bu inançsal geleneklerin yaşatıldığı meydana/ zamana/ dem’e; ”Ayin-i Cem, Civin/ Civat” derler. Bu ritüeller silsilesi, toplamda kadın-erkekli 12 Can tarafından yürütülür. Bunların hepisi eşit ve gönüllü hizmetli kişilerdir. Hiç bir toplumsal inancta, icrâ edilen dinsel-inançsal ritüeller, 12 kişi tarafından yürütülmez! Pirler divanında gerçekleştirilen bu toplanma anında Ocak bağlıları birarada olurlar. Burası aynı zamanda bir ulu divan/ mahkeme işevini de görür. Bağlılar arasında biribiriyle küs-dargın olan aileler ağır sorunları yoksa gönül rızalığıyla hemen o anda barıştırılır ondan sonra ritüellere geçilir. Hiç bir inancın ibadet anı, mahkeme işlevi görmez! Bu toplanma anında Kadın-erkek bir arada kardeşce oturulur. Evli çiftler dahi bu demde, tabiri cahizse biribirine kardeştirler. Bu meydana gelen herkes, gücü ölçüsünde sulu ve katı lokmalar sunar. Tarımsal lokmalar iç-içe karıştırılır ve ritüel sonrası karıştırılan lokmalar eşit bir şekilde dağıtılır. Hiç bir inancın ibadet anında böyle bir icraya rastlanmaz! Bütün bunlar, tarıma dayalı komün-ortakçı Alevi toplumunun yarattığı ortak değerlerdir. İşte bütün bu tarihsel süreçler, özerk-özyönetim şeklinin ilk nüveleri olarak karşımıza çıkmaktadır

12 Gezegenin Semah ibadeti yönüne doğru olan hareketliliği

 

Seyid Rıza’nın söylediği bazı sözler, oldukça önemlidir. Fakat bu sözlerin üzerinde, maalesef detaylıca durulmamaktadır! Örneğin Ankara için; “Biz sandık ki bu zalimler bizi Kerbelâ’ya götürecekler, meğerse Kerbelâ’yı buraya getirmişler!“ Yine idam gecesi M. Kemal ile görüşmesinde; “Ben senin yalanlarınla, hilelerinle baş edemedim bu bana dert oldu. Ben de senin önünde diz çökmedim ya bu da sana dert olsun!“ sözlerinin en canalıcı tonu ise, idam sephesındaki "evlâd-ı kerbelâ’yık; bî-hatayık;  ayıptır, zulümdür, cinayettir!" dizelerinde yankılanmıştı. Kerbela, haksızlığa uğrayan dillerde metefor düzeyinde simgesel bir tamlama olmuştur. Bu tarihsel sözler-haykırışlar; sıradan söylenmiş sözler değildir. Başa dönecek olursak, 681 yılında Kerbelâ’da; İmam Hüseyin’in 72 aile efradı ile, 1937 yılında Elazığ’da Seyyid Rıza ve 72 yol arkadaşının bu ironik rakamsal benzerliği, oldukça ürperticidir!

 

Kaynakça/ Bibliografya

Bulut, Faik, (2007)”Alisiz Alevilik” Berfin yayınları, İstanbul

Ekinci, Mustafa, (2002)“Anadolu Alevîliğinin Tarihsel Arka Planı“ Beyan yayınları İstanbul,

Firdevsi, (1994) “Şahname II” Çeviren: necati lugal, MEB yayınları, Ankara

Gümüşoğlu, Dursun, (2006) “Tâcü'l Arifîn es-Seyyid Ebu'l Vefâ Menakıbnamesi-Yaşamı ve Tasavvufi Görüşleri“, Can Yayınları Istanbul

Gölpınarlı, Abdulbaki, (1995) “Vilayetname Menakıb-ı Hünkar Hacı Bektaş Veli“  İnkılap Kitabevi,

Kaplan,  Doğan, (2010) “Yazılı Kaynaklarına Göre, Alevilik“ TDV yayınları istanbul

Makalat (2009), Hacı Hektaş Veli, TDV yayınları Ankara

Mélikoff, İréne (2011) “Uyur İdik Uyardılar“ Demos yayınlar, İstanul

Mokri, Mohammed (1997) “Kürt Bâtıniligi“ Alevilik ve Kürtler, Yayına Haz. Mehmet Bayrak Özge Yayınları Wupertal

Öksüz, Adil, “Zerdüşt ve Avesta Üzerine Genel Bir Değerlendirme“Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2013/2, c. 12, sayı: 24.

Sümer, Faruk, (1976)“Safevî Devleti’nin Kuruluşu ve Gelişmesinde Anadolu Türkleri’nin Rolü, Güven Matbaası, Ankara

Şeref Han, (1990) “Şerefname/Kürt Tarihi“ Çeviren, M. Emin Bozarslan. Hasat Yayınları İstanbul

Şeriati,  Ali  (2010) “Kadın (Fatima Fatimadir)“ FCR yayınları, Ankara

Topaloğlu, Fatih, (2010) “Şia’da Kerbelâ mateminin Ortaya Çıkışı ve Eski İran Kültürüyle İlişkisi“ Çeşitli Yönleriyle Kerbelâ“ Çilt l. sayfa: Kültür ve Turizm Bakanlığı, Sıvas

Topaloğlu, Fatih, (2013) “İran Coğrafyasının Şiileşme Süreci-İlk Dönem, Emeviler, Abbasilar“ e-makâlât Mezhep Araştırmaları, VI/2 (Güz 2013), sayfa. 43-62.

Ümit, Mehmet, (2010) “Zeydi Düşüncede, Hz. Hüseyin ve Kerbelâ“, Çeşitli Yönleriyle Kerbelâ Cilt: 1, sayfa: 493-500“ KTB yayınları, Sıvas

Yar, Erkan- Erdoğan Yalgın, “Şeyh Dilo Belincân‘ın  بلنجان دلو الشيخ Şeceresinin Kısa Bir Analizi” Tunceli Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi Cilt 2, Sayı 4, Bahar 2014, Sayfa 7- 32

Yörükan, Y. Ziya, (2009) “Müslümanlıkta Dini Tefrika“ Ötüken Yay. Istanbul

 

  Bu yazı 4024 defa okunmuştur.
  FACEBOOK YORUM
Yorum
  YAZARIN DİĞER YAZILARI
PUAN DURUMU
Takım O G M B A Y P AV
1 Galatasaray 30 26 1 3 68 20 81 +48
2 Fenerbahçe 30 25 1 4 79 25 79 +54
3 Trabzonspor 30 15 11 4 51 40 49 +11
4 Beşiktaş 30 14 12 4 40 36 46 +4
5 Kasımpaşa 30 12 11 7 53 55 43 -2
6 Başakşehir FK 30 12 12 6 38 35 42 +3
7 Çaykur Rizespor 30 12 12 6 36 47 42 -11
8 Antalyaspor 30 10 9 11 35 33 41 +2
9 Adana Demirspor 30 9 9 12 46 39 39 +7
10 Alanyaspor 30 9 9 12 38 42 39 -4
11 Sivasspor 30 9 10 11 36 43 38 -7
12 Samsunspor 30 10 14 6 35 41 36 -6
13 Kayserispor 30 10 11 9 36 43 36 -7
14 MKE Ankaragücü 30 7 11 12 36 39 33 -3
15 Hatayspor 30 7 11 12 36 40 33 -4
16 Konyaspor 30 7 11 12 31 42 33 -11
17 Gaziantep FK 30 8 15 7 34 44 31 -10
18 Fatih Karagümrük 30 7 14 9 34 38 30 -4
19 Pendikspor 30 7 15 8 34 61 29 -27
20 İstanbulspor 30 3 20 7 22 55 13 -33
Takım O G M B A Y P AV
1 Eyüpspor 27 21 5 1 64 23 64 +41
2 Göztepe 27 17 5 5 45 15 56 +30
3 Sakaryaspor 27 13 6 8 41 28 47 +13
4 Çorum FK 27 13 8 6 44 28 45 +16
5 Kocaelispor 27 13 8 6 39 31 45 +8
6 Bodrumspor 27 12 7 8 35 19 44 +16
7 Boluspor 27 12 8 7 26 28 43 -2
8 Bandırmaspor 27 11 8 8 37 24 41 +13
9 Gençlerbirliği 27 10 7 10 31 26 40 +5
10 Erzurumspor FK 27 10 7 10 26 21 37 +5
11 Ümraniyespor 27 9 12 6 32 39 33 -7
12 Keçiörengücü 27 8 11 8 24 33 32 -9
13 Manisa FK 27 7 10 10 33 33 31 0
14 Şanlıurfaspor 27 6 12 9 23 30 27 -7
15 Tuzlaspor 27 7 14 6 26 43 27 -17
16 Adanaspor 27 8 16 3 21 40 27 -19
17 Altay 27 5 19 3 12 55 15 -43
18 Giresunspor 27 2 21 4 12 55 7 -43
Takım O G M B A Y P AV
1 Esenler Erokspor 30 21 5 4 67 26 67 +41
2 Bucaspor 1928 30 18 3 9 46 19 63 +27
3 Van Spor FK 30 19 5 6 50 31 63 +19
4 1461 Trabzon FK 30 16 6 8 56 32 56 +24
5 Yeni Mersin İdman Yurdu 30 15 6 9 42 25 54 +17
6 Ankaraspor 31 14 6 11 39 26 53 +13
7 Ankara Demirspor 30 13 12 5 35 32 44 +3
8 Karacabey Belediye Spor 31 11 10 10 32 29 43 +3
9 Beyoğlu Yeniçarşıspor 30 12 13 5 35 31 41 +4
10 Diyarbekir Spor 30 11 12 7 32 30 40 +2
11 Kırklarelispor 31 9 12 10 24 34 37 -10
12 Hes İlaç Afyonspor 30 8 11 11 18 28 35 -10
13 Nazilli Belediyespor 31 10 13 8 35 49 35 -14
14 Altınordu 30 8 12 10 34 31 34 +3
15 Serik Belediyespor 31 8 13 10 25 34 34 -9
16 Zonguldak Kömürspor 30 7 15 8 29 49 26 -20
17 Kırşehir Futbol SK 31 5 20 6 28 61 21 -33
18 Bursaspor 30 5 17 8 22 50 20 -28
19 Adıyaman FK 30 3 22 5 20 52 14 -32
Takım O G M B A Y P AV
1 Aliağa Futbol A.Ş. 24 17 0 7 50 12 58 +38
2 Kepezspor FAŞ 23 18 1 4 47 11 58 +36
3 52 Orduspor FK 24 12 7 5 30 22 41 +8
4 Ayvalıkgücü Belediyespor 23 11 6 6 28 19 39 +9
5 Edirnespor 23 11 8 4 37 22 37 +15
6 İnegöl Kafkas GK 23 9 6 8 24 23 35 +1
7 Mardin 1969 Spor 23 10 9 4 31 26 34 +5
8 K.Çekmece Sinopspor 24 9 9 6 33 25 33 +8
9 Artvin Hopaspor 23 8 8 7 30 22 31 +8
10 Karabük İdmanyurdu Spor 23 9 10 4 21 31 31 -10
11 Talasgücü Belediyespor 24 8 14 2 24 37 26 -13
12 Kırıkkalegücü FK 23 6 12 5 18 29 23 -11
13 Gümüşhanespor 24 4 11 9 18 37 21 -19
14 Malatya Arguvanspor 23 2 17 4 9 40 10 -31
15 Tarsus İdman Yurdu 23 2 18 3 16 60 9 -44
Tarih Ev Sahibi Sonuç Konuk Takım
 02/04/2024 İstanbulspor vs Çaykur Rizespor
 02/04/2024 Antalyaspor vs MKE Ankaragücü
 02/04/2024 Galatasaray vs Hatayspor
 02/04/2024 Gaziantep FK vs Alanyaspor
 03/04/2024 Sivasspor vs Fatih Karagümrük
 03/04/2024 Fenerbahçe vs Adana Demirspor
 03/04/2024 Kayserispor vs Kasımpaşa
 03/04/2024 Konyaspor vs Trabzonspor
 04/04/2024 Başakşehir FK vs Beşiktaş
 04/04/2024 Samsunspor vs Pendikspor
Tarih Ev Sahibi Sonuç Konuk Takım
 02/04/2024 Keçiörengücü vs Çorum FK
 02/04/2024 Şanlıurfaspor vs Sakaryaspor
 02/04/2024 Boluspor vs Gençlerbirliği
 02/04/2024 Manisa FK vs Bodrum FK
 03/04/2024 Tuzlaspor vs Ümraniyespor
 03/04/2024 Adanaspor vs Eyüpspor
 03/04/2024 Altay vs Bandırmaspor
 03/04/2024 Kocaelispor vs Göztepe
 04/04/2024 Erzurumspor FK vs Giresunspor
Tarih Ev Sahibi Sonuç Konuk Takım
 03/04/2024 Diyarbekir Spor vs Nazilli Belediyespor
 03/04/2024 Esenler Erokspor vs Beyoğlu Yeniçarşıspor
 03/04/2024 Hes İlaç Afyonspor vs Altınordu
 03/04/2024 Kırklarelispor vs Bucaspor 1928
 03/04/2024 Kırşehir Futbol SK vs Adıyaman FK
 03/04/2024 Van Spor FK vs Ankaraspor
 03/04/2024 Yeni Mersin İdman Yurdu vs Karacabey Belediye Spor
 03/04/2024 Zonguldak Kömürspor vs Bursaspor
 03/04/2024 1461 Trabzon FK vs Ankara Demirspor
 03/04/2024 Kırklarelispor - Bucaspor 1928 Kırklarelispor ligde evindeki son 5 maçında hiç kaybetmedi  Kırklarelispor yenilmez
 03/04/2024 Diyarbekir Spor - Nazilli Belediyespor Diyarbekir Spor ligdeki son 5 maçında hiç kazanamadı  Nazilli Belediyespor yenilmez
 03/04/2024 Van Spor FK - Ankaraspor Van Spor FK ligde evindeki son 7 maçını kazandı  Van Spor FK kazanır
Tarih Ev Sahibi Sonuç Konuk Takım
 03/04/2024 Artvin Hopaspor vs Edirnespor
 03/04/2024 Ayvalıkgücü Belediyespor vs Gümüşhanespor
 03/04/2024 K.Çekmece Sinopspor vs İnegöl Kafkas GK
 03/04/2024 Malatya Arguvanspor vs Kepezspor FAŞ
 03/04/2024 Mardin 1969 Spor vs Aliağa Futbol A.Ş.
 03/04/2024 Tarsus İdman Yurdu vs Kırıkkalegücü FK
 03/04/2024 52 Orduspor FK vs Karabük İdmanyurdu Spor
 03/04/2024 52 Orduspor FK - Karabük İdmanyurdu Spor 52 Orduspor FK ligde evindeki son 5 maçını kazandı  52 Orduspor FK kazanır
 03/04/2024 Tarsus İdman Yurdu - Kırıkkalegücü FK Kırıkkalegücü FK ligde deplasmandaki son 8 maçında hiç kazanamadı  Tarsus İdman Yurdu yenilmez
HABER ARŞİVİ
GAZETEMİZ
Tüm Anketler
Web sitemize nasıl ulaştınız?
ŞANS OYUNLARI
BİZİ TAKİP EDİN
  • YUKARI