Temel DEMİRER
  05-08-2020 08:08:00

15-16 HAZİRAN İŞÇİ SINIFININDIR; ÖĞRETEN TARİHİMİZDİR[*]

TEMEL DEMİRER

 

"düş değil bu hayal değil he hey be hey

yetmişbin dev işçim kalktı yürüdü.

kokuşmuş düzene sahip çıkanın

alnın çatına baktı yürüdü yürüdü yürüdü."[1]

 

Karl Marx ile Friedrich Engels'in, "Gerçek hareketin her adımı, bir düzine programdan daha önemlidir,"[2] saptamasıyla betimlenen 15-16 Haziran 1970 işçi sınıfınındır; öğreten tarihimizdir hâlâ ve her zaman.

50 yıl önce coğrafyamız hâlâ aşılmamış bir işçi sınıfı eylemiyle sarsıldı. İşçiler, burjuvazinin yüreğine korku salıp, önlerine dikilen barikatları aşarak, yoldaşlarını polisin elinden, karakollardan, "toplum polisi" otobüslerinden çektiler aldılar. "Zenginler gücümüzü görsün!" sloganlarıyla diyerek Bağdat Caddesi'ni inlettiler. Cağaloğlu'nda Vilayet'in, Kadıköy'de ve Kartal'da Kaymakamlık binasının, İzmit'te Kolordu'nun önündeydiler... "Haramilerin saltanatı" binalara kapandı, savunmaya geçti!

İşçi sınıfı mücadele tarihinde 15-16 Haziran 1970, alt üst edici bir momenti simgelerken; Onların toplumsal-maddi bir güce dönüştüğünü göstermekteydi. Aynı zamanda tarih sahnesine çıktığından beri devletin 1845 Polis Nizamnamesi, 1909 Tatil-i Eşgal Kanunu, 1925 Takrir-i Sükûn, 1936 Ceza Yasası'ndaki 141, 142. maddeler gibi baskı yasalarına, açık şiddet ve zoruna, manipülasyonlarına karşı ayağa kalkışıydı. Devlete meydan okuma ve ideolojisinden kopuş pratiğiydi.

Feshane Fabrikası'nın kurulmasını (yani 1835'i) modern işçi sınıfının doğuş tarihi olarak kabul edersek, 125 yıllık sınıf mücadelesinde bir birikimin ve mayalanmanın sonucu olarak ortaya çıkmış muazzam bir deneyimdir. Özellikle 1960-1970 arasında yaşanan işçi sınıfının nesnel ve öznel şekillenme süreci, diğer toplumsal kesimlerin pratikleri, toplumsal ve sınıfsal mücadelenin hızlı, yoğun ve çok boyutlu bir şekilde gelişmesi ve uluslararası bağlamda 1968 küresel isyan hareketinin ve sistem karşıtı hareketlerin birikimleri 15-16 Haziran'ın doğuş dinamiklerini besleyen faktörlerdir. Bu manada 15-16 Haziran Saraçhane Mitingi, Kavel[3] ve Paşabahçe Grevleri, DİSK'in kuruluşu, Alpagut özyönetim deneyimi, Derby fabrika işgali, toprak işgalleri, üniversite boykotları, Fransa 1968 Mayıs grevleri, 1968-1969 İtalya işçi konseyleri, Çin Kültür Devrimi demektir. Dönemin ruhu ve atmosferi eylemin ruhuna sirayet etmiştir.

Kolay mı O; işçi sınıfının büyük meydan okumasıydı.

İstanbul'dan Kocaeli'ye dek üretimi durduran 100 bini aşkın işçinin iki gün boyunca, önüne çıka(rıla)n her engeli aşarak fabrikalardan kent merkezlerine akıştı. (İlk gün 70 bin, ikinci gün 150 bin kişiydi işçiler; ya üçüncü gün olsaydı? (Bu boyuta, bir de proletarya partisi katın, neler olmazdı ki?!)

Bana daima Che Guevara'nın, "Kutsal özel mülkiyet hakkına duyduğumuz saygıyı silahlı mücadele kursunda yitirdik ve şunu gayet iyi anladık ki sıradan bir insanın hayatı dünyanın en zengin adamının bütün mülkiyetinden milyon kez daha değerlidir,"[4] saptamasını anımsatan 15-16 Haziran, işçi sınıfının '60'lardaki sosyal-siyasal uyanışının, '70'lere sarkan kapitalizmden kopuşunun zirvesiydi. Yıllar boyunca süren irili ufaklı çatışmaların uzantısı, devamı, yoğunlaşmış biçimiydi; bir patlama, bir sıçramaydı.

O; iki işçi kentinde toptan üretimi durdurma eylemi olması yanında; kapitalist zor aygıtını karşısına almış militan çıkıştı. Her türlü yasa ve yasağı çiğneyip, polisi, askeri,[5] tankları aşan kararlı bir duruştu.

Başkaldırının devasa işçi selini ancak sıkıyönetim ilanıyla durdurup, sendikal bürokrasinin katkılarıyla engelledi. Buna rağmen birçok fabrikada işçiler günlerce işbaşı yapmadılar; sonra da patronların "Kara Liste"leriyle, "Açlıkla Cezalandırılma"yla[6] sürdürüldü.

O güne kadar çok tartışılan (hâlâ da bir şekilde tartışılmaya devam edilen) işçi sınıfının gücünün, kapasitesinin ve militanlığının coğrafyamızdaki uyarıcı bir göstergesi oldu. Haziran başkaldırısı, kendisinden sonraki mücadeleler için ise paha biçilmez dersler bıraktı.

Bütün öteki büyük tarihsel olaylar gibi tekrar edilemeyecek olan O; büyük devrimci mücadeleler gibi en önemli derslerinin kendinden sonraki mücadeleleri öngörmek, onlara katılmak ve onları anlayarak aşmak için bir imkân sunup; coğrafyamızın büyük işçi başkaldırısı işçi sınıfının belleğinde hâlâ önemli bir yer tutuyorken; soru(n), bu güzergâhta yeni başkaldırılar yaratıp, Onu aşmaktır.

Friedrich Engels'in, "Bugünün işçisi, sanki özgürmüş gibi görünür; çünkü o, bir kez ve son olarak satılmaz, gündelik, haftalık, yıllık olarak parça parça satılır; özgürmüş gibi görünür; çünkü onu sahibi bir başkasına satmaz; bunun yerine belli bir kişinin kölesi olmadığı, tüm mülk sahibi sınıfın kölesi olduğu için kendi kendini satmaya mecbur bırakılır"; Karl Marx'ın, "Kapitalist ilişkiler içinde insan değersizleşmiş, köleleşmiş, terk edilmiş, aşağılanmış bir varlıktır," diye betimlediği işçiler, kapitalist vahşetin ücretli köleleri bunu yapmaya muktedirler.

Yeter ki paranın hâkimiyetinden,[7] kapitalist sermayenin itaatkârlık dayatmalarından özgürleşebilsinler.

Evet egemenler -George Carlin'in ifadesiyle-, "İtaatkâr işçiler istiyorlar! Düşük maaş, uzun çalışma saatleri ve azaltılmış olanaklarla, en fazla makineleri çalıştırıp, kâğıt işlerini yapacak kadar zeki ve en az bütün bu boktan işleri pasifçe kabul edecek kadar aptal insanlar istiyorlar."

Biz(ler)i "aptallaştıran", kapitalist ideolojik boyunduruğa yani Karl Marx'ın, "Ölesiye çalışarak kazanma hırsı, başarı güdüsü ve sahip olma tutkusu, ekonomik etkinlikleri insan yaşamının ana hedefi ve amacı hâline getirerek, insanın doğal yaşamdan ve ahlâki değerlerden uzaklaşmasına neden olur," diye betimlediği yabancılaşmaya yol açan sermaye egemenliğidir.

Yani Karl Marx'ın, "Özel mülkiyet bizi öyle aptallaştırmış ve duyularımızı tek boyutlu bir hâle indirgemiş ki bir nesne ancak ona sahip olduğumuzda bize bizim olarak görünüyor - yani, bizim için bir kapital olarak var olduğunda; ya da onu doğrudan mülklendiğimizde, yediğimizde, içtiğimizde, giydiğimizde veya onun içinde yaşadığımızda vs. - kısaca, ancak onu kullandığımızda o bizimdir diyoruz. Bununla birlikte, özel mülkiyet, sahiplenmenin bu doğrudan gerçekleşmelerini de sadece yaşamı sürdürmenin araçları olarak sunar bize. Onların birer araç olarak hizmet ettiği o yaşam ise özel mülkiyetin yaşamıdır - boyuna çalışma ve paraya tahvil etme yaşamı,"[8] saptamasındaki pratiktir.

Tam da bu çerçevede "Sermaye, emeğin üretim araçlarından ayrılmasıdır ve sermayenin varoluşu yalnızca emeğin sömürüsüne değil, aksine emeğin giderek artan sömürüsü yoluyla sermayenin sürekli birikimine dayanır...

Sermayenin bir tek yaşam dürtüsü vardır, değer ve artı-değer yaratmak üretim araçlarını mümkün olduğu kadar büyük miktarda artı-emeği emebilecek değişmeyen etmen hâline getirmek eğilimi.

Sermaye, ölü emektir ve ancak vampir gibi canlı emeği emmekle yaşayabilir ve ne kadar çok emerse, o kadar yaşar...

'Sermaye' vampire benzeyen yalnızca canlı işçilerin kanını emerek yaşayan ve daha fazla sayıda işçinin kanını emdikçe ömrünü uzatan 'ölü emek'tir...

Kapitalist elden geldiğince az parayla elden geldiğince çok emek elde etmek isteyecektir. Bu yüzden uygulamada onu ilgilendiren tek şey,emek gücü fiyatıyla bunun işlevinin yarattığı değer arasındaki farktır. Bir de ayrıca her türlü metayı elden geldiğince ucuza almaya çalışır ve düpedüz kandırmayı bir şeyi değerinin altında almayı bu değerin üzerinde satmayı kendine kâr bilir. Bu yüzden de eğer emeğin değeri diye bir şey gerçekten varsa ve o bu değerin karşılığını gerçekten öderse sermaye diye bir şeyin olmayacağını parasının sermayeye dönüşemeyeceğini hiç bir zaman göremez...

Üretim kol emeğini kullanan sınıfı çalıştıran bir efendiler sınıfı olmadan da yürütülebilir; ürün almak için, iş araçlarının çalışan insan üzerinde hâkimiyet ve zorbalık olarak tekelleştirilmesi gerekmez; işini istekle, zinde bir ruhla ve coşkulu bir yürekle yapan birleşik emek karşısında köle emeği ve serf emeği gibi ücretli emek de yok olmaya mahkûm, geçici ve alt bir formdur."[9]

15-16 Haziran'da "ücretli emeğin mahkûm olduğu geçici ve alt form"un aşılması yolundaki tarihi bir adımdır.

 

TARİHÎ ARKA PLAN

 

15-16 Haziran'ın ardında, Edward Palmer Thompson'un, "İşçi sınıfı bir zamanda güneş gibi doğmadı. Kendi oluşumunda oradaydı,"[10] diye tarif ettiği müthiş bir tarihî arka plan vardır

"Çok uzaklardan geliyoruz/ çok uzaklardan" dizeleriyle tanımlı tarihi köklerin dökümü 1587'de Sultan Üçüncü Murat döneminde vezir Mehmet Paşa'nın cami inşaatında çalışan dülgerler ve taş yontucuların 16 akçe olan gündeliklerinin Osmanlı parasında yaşanan değer kaybına karşı giriştikleri iş bırakma eylemine dayandığı iddia edilir.

Bu arada Memur-Sen'in, "İnsanlık tarihinde ilk toplu iş sözleşmesinin 13 Temmuz 1766 (Hicri 4 Sefer 1180) tarihinde Kütahya'da imzalandığı gerekçesiyle 'Şükranlarını ifade etmek' için 1 Mayıs'ı Kütahya'da kutlaması'ndan mülhem yalana gelince; "Tarihte ilk toplu iş sözleşmesi olarak adlandırılan Kütahya belgesi (13 Temmuz 1766), gerçekte mahalli idarecilerin/ devlet ricalinin çini atölyesi ustalarının şikâyetleri üzerine düzenledikleri ücretlere ilişkin hükümlerin yer aldığı ve kalfa ve çıraklar için ağır cezalar (ömür boyu kürek cezası dahil) içeren bir tutanaktan, bir çeşit yerel kararnameden ibaret"ti;[11] hepsi o kadar!

Devamla: 1826'da Haliç'te kurulan Feshane, 1845'te Hereke'de kurulan halı, ipekli ve yün dokuma fabrikası, 1830-1850 arasında Beykoz'da, Yıldız'da, Paşabahçe'de kurulan çini ve cam eşya fabrikalarındaki direnişler...

İstanbul'daki Dolmabahçe Sarayı'nın inşaatı sırasında ücretini alamayan işçilerin grevi 1853 yılındadır. Mimar/ mühendis Balyan Kardeşler söz konusu inşaata devasa paralar harcanıp, devlet maliyesi göçerken; ilk tasarruf yine işçi ücretinden olmuştu.

Ardından ilk örgütlü grevi Ameleperver Cemiyeti 1872'de örgütledi. Kasımpaşa'daki Taşkızak Tersanesi'nde üç aydır ücretlerini alamayan işçiler, grev ile haklarını aldılar.

1872 Haliç Tersanesi'nde önce İngiliz işçilerce başlatılan, daha sonra tüm yerli emekçilerce kucaklanan Tersane grevi ve 1908 grevleri...

Ve Düyun-u Umumiye İdaresi'nin tütün gelirlerini yöneten Reji; Anadolu Demiryolları; Ereğli kömür madenlerindeki örgütlenme ve grevleri...

Ücret alamama dışında çalışma saatlerinin azaltılmasını talep eden ilk grev de 1879'deki yapı işçileri greviydi...

Özellikle 1908'deki İkinci Meşrutiyet sonrasında ücretlerini ve çalışma koşullarını iyileştirmek isteyen işçilerin çok sayıda grev girişimi olmuştu. İşçi grevleri İkinci Meşrutiyet dönemindeki yoğunlukta olmamakla birlikte Cumhuriyetin ilk yıllarında da sürmüştür.

Örneğin 1923'te Şark Demiryolları Şirketi işçileri grev yaptı. 30 Haziran 1924'te İstanbul posta dağıtıcıları, ücretlerini yetersiz bularak topluca istifa ettiler. Temmuz 1924'te İzmir'de kuru meyve fabrikalarında çalışan işçiler yedi gün süren grev yaptılar...

1925 Şubat'ının 4 Mart'ında Takrir-i Sükûn Kanunu'nun TBMM'de kabul edilmesiyle, işçiler için zor bir dönem başlamıştı.

1927 tarihli İş Kanunu Taslağı, özgürlüklerin ülke çapındaki gerilemesinden payını almış görünüyordu. Zaten 1936'ya kadar da taslak olgunlaştırılıp bir iş kanunu hâlini getirilemedi. 1936 tarihli 3008 sayılı ilk iş kanunu, sosyal sigorta sisteminin temel ilkelerini ve kademeli olarak kurulmasını belirlemişti. Ancak bu kanunla, ekonomik kalkınmada devlet yatırımlarına ağırlık verme politikasının da bir sonucu olarak grev ve lokavt yasağının getirildiğini görüyoruz.[12]

20 Mart 1957'de Demokrat Parti'nin Çalışma Bakanı Mümtaz Tarhan, "Yalnız komünist uşaklığı veya şahıs ihtirasları için, sendikalara siyaset sokmak isteyenler (...) Ellerinde sosyal adaletin bayrağını taşıyanların, şimdiye kadar günlük ve işçi gazetelerindeki başmakaleleri, gazetelerde yazdıkları seminer ve kürsülerde söyledikleri birer birer dökülür ve saçılırsa, bu gibi insanların gizli maksatlarının, maskeli yaygaralarının kökünün nerde olduğunu, bu zakkum ağacının nereden sulandığını bu memlekette anlamayan Türk kalmayacaktır," deyip; -konferansları, yazılarıyla kamuoyunun ve işçilerin dikkatini sendikal haklara çekmeye çalışan- Prof. Dr. Orhan Tuna ve diğer üniversite hocalarını ağır ifadelerle itham ederken;[13] egemenlerin 1961 Anayasası'nın sendikal haklarıyla başı hiç hoş olmadı.

Bu güzergâhta egemenler DİSK'e karşı tahammülsüz davrandı. 1970'te DİSK'i fiilen ortadan kaldıran 1317 sayılı yasa Süleyman Demirel hükümeti tarafından yasalaştırıldı. Yasa ile sendikalara yüzde 33 oranında ülke ve iş kolu barajı getirildi. Yasaya tepki gösteren DİSK ve üyesi işçiler 15-16 Haziran 1970'de büyük bir direniş gerçekleştirdi.

Süleyman Demirel greve de tahammülsüzdü. Milli güvenlik ve memleket sağlığı gerekçeleriyle grev erteleme rekoru kırdı. 1963-1980 döneminde Demirel hükümetleri, 75'i 6. Demirel hükümeti olmak üzere toplam 164 grevi erteledi. Hatta 1970'de İstanbul'da bir kaç değirmedeki grev bile grevi milli güvenlik gerekçesiyle ertelendi. 1966 Paşabahçe grevi de Demirel hükümeti tarafından ertelenmişti.[14]

Özetle derinden gelen köklerin tarihçesinde 13 Şubat 1961'de Türkiye İşçi Partisi'nin kuruluşu; 31 Aralık 1961 Saraçhane mitingi; 27 Ocak 1963'te kıvılcımlanan Kavel grevi;[15] 13 Haziran 1969'da Çorum Alpagut Linyit işletmesindeki maden işçilerinin ücretlerini almak için direnişe geçip; üretime el koyan 786 işçiyle, 34 gün boyunca oluşturdukları komiteyle işyerini yönetip, üretimi yüzde 50 artırarak birikmiş ücretlerini almaları;[16] 13 Şubat 1967'de DİSK'in kuruluşu; 22 Ağustos 1970'de Türkiye Petrolleri'ne ait Aliağa Rafinerisi inşaatında işçilerin greve çıktığı gün patron maşaları tarafından katledilen Necmettin Giritlioğlu;[17] 15-16 Haziran 1970 büyük işçi direnişleri önemli yapı taşlarıdır. 15-16 Haziran direnişi ile işçi sınıfının bir sınıf olarak varlığını ve gücünü dost düşman herkese göstermesi...[18]

Özetle 1960'lar sonu ve '70'ler başındaki yoğun mücadele döneminde işçiler "kendisi için sınıf" olma yolunda hızlı ve büyük adımlarla ilerledi. Sendikalaşma çabalarında başvurulan yöntemlerin radikalliği mücadelelerin sertliğiyle doğrudan bağlantılıydı.

Fabrika işgalleri ve grevler, bu direnişlerde uygulanan mücadele yöntemleri salt ekonomik mücadeleler olarak kalmadı. İşçiler yeni koşullarda bir yandan eski geleneksel kavga yöntemlerini dönüştürüyor, öte yandan 1960'lar başından beri sürüp giden fabrika dışındaki toplumsal mücadelelerden, anti-emperyalist mücadelelerden edinilen yordamlara da başvurmaktan geri durmuyorlardı.

 

EYLEMLERİYLE İŞÇİ SINIFI

 

İzmir- Basmane Meydanındaki ilk 1 Mayıs kutlamasından bu günlere 114 yıl geçti.

23 Temmuz 1908'de ilan edilen İkinci Meşrutiyet'in ardından 1908 ve 1909 yıllarında işçi sınıfı mücadelesi olağanüstü bir ivme kazandı.

1909'da 1 Mayıs İstanbul başta olmak üzere İzmir, Ankara, Adana ve Bursa'da işçilerce kutlandı. Söz konusu kutlamalar 1910, 1911 ve 1912'de devam etti.

Çok sayıda iş yerinde ücretlerin arttırılması ve çalışma koşullarının iyileştirilmesi amacıyla binlerce işçinin katıldığı grev ve işçi direnişleri gerçekleşti.

1872'deki Kasımpaşa Tershane İşçileri Grevi ardından, 1908'den önce de; tramvay, demiryolu, maden, inşaat, tütün, liman, mensucat, deri işyerlerinde irili ufaklı grev ve işçi direnişleri oldu. Ancak 1908 Temmuz'undan başlayarak 9 Ağustos 1909'da Tatil-i Eşgal Kanunu çıkana kadar birçok işyerinde binlerce işçinin katıldığı grev ve direnişler gerçekleştirilmiştir. 1908'in özgürlük ortamından işçiler de üst düzeyde yararlanmıştı.

Birinci Paylaşım Savaş şartlarında işçi sınıfı mücadele koşullarının kesintiye uğramadığını görürüz. Zor koşullarda olsa da, 1909-1918 kesitinde kayıt altına alınmış 83 grev var. 1918'de başlayan işgal yıllarında işçi sınıfı hareketinin tekrar canlandığını söylemek mümkündü.

1 Mayıs 1921 Türkiye Sosyalist Fırkası öncülüğünde mavi işçi gömleği, kırmızı boyun bağları ve kızıl bayraklarıyla Kâğıthane Meydanı'nda görkemli miting yaparlar.

18 Mart 1922'de Ankara'da SSCB Büyükelçilik binası bahçesinde çok büyük katılımlı Paris Komünü anma toplantısı yapıldı; o dönemin ruhu diyebiliriz...

1 Mayıs 1922'de İstanbul, Ankara, İzmir'de büyük katılımlı, coşkulu mitingler gerçekleşir.

1923 ve 1924 yıllarında da 1 Mayıs kutlamaları yapıldı.

4 Mart 1925 tarihinde Takrir-i Sükûn kanunu çıkartılarak her türlü toplantı, yürüyüş, grev ve direniş yapılması yasaklandı.

Tüm yasaklamalara karşın 1927'de Fransız bir şirkete ait Adana demiryolu işçilerinin çalışma koşullarının düzeltilmesi ve ücretlerin arttırılması amacıyla gerçekleştirilen grev, baskı ve yıldırmalara karşın uzun zaman sürdü.

Yine 1927 İstanbul liman işçilerinin grevinde de sorun, düşük ücretler ile ağır çalışma koşullardı. Grev, polis ile ordu müdahalesi ile bastırılmış ve 17 işçi ile 5 polis ölmüş, 320 işçi de tutuklanmıştı.

1936'da çıkarılan Cemiyetler Kanununda 1923 İzmir İktisat Kongre kararı olmasına rağmen grev ve sendika sözcükleri hiç bahse konu olmamıştı. 1938 Dersim olayları bahane edilerek Cemiyetler Kanununa daha sıkı maddeler eklenerek sınıf esasına dayalı örgütlenmelerin önü tamamen kapatıldı.

1947 yılında 5018 sayılı sendika ve sendika birlikleri hakkında kanun ile sendikaların dernek niteliğinde kuruluşu sağlandı. TÜRK-İŞ 1952'de kuruldu.

Tek partili dönem bitip çok partili döneme geçtikten sonra Demokrat Parti muhalefette iken grev ve toplu iş sözleşme sözü verildiği hâlde bu konuda verdiği sözü yerine getirmedi. 1950-1960 kesitinde iktidar denetimi altındaki Türk-İş'in tüm vaatleri sözde kalmıştı.

1961'nın 31 Aralık'ında işçi sınıfının ayağa kalktığı gün olarak tanınan 'Saraçhane Mitingi' ile hemen ertesindeki izinsiz Kavel Grevi ile sendikal planda yasal düzenleme çalışmaları hızlandı. 15 Temmuz 1963'te 274 sayılı Grev ve Toplu Sözleşme 275 sayılı Sendikalar Kanunu yürürlüğe girdi.

MESS'e karşı Maden-İş'in ve Kristal-İş Paşabahçe'ye karşı vermiş olduğu mücadelelerin, TÜRK-İŞ tarafından desteklenmemesi bardağı taşıran damla oldu. Sendikal anlayış farkının uçurumlaşması nedeniyle 13 Şubat 1967'de Türk-İş'ten ayrılan beş sendika Maden-İş, Basın-İş, Lastik-İş, Türk Maden-İş ve Bağımsız Gıda-İş sendikaları DİSK'i (Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu) kurmuştu.

Türk-İş 1967 yılında, 10 yıl sonra DİSK'e genel başkan olacak Genel-İş başkanı Abdullah Baştürk başkanlığında işçi sınıfı ve sendikal mücadele karneleri pek de iyi olmayan Şevket Yılmaz, Şerafettin Akova, Kemal Özer ve İsmail Aras'tan oluşan DİSK'le mücadele komitesi oluşturur.

1968'e gelindiğinde işçi, emekçi, öğrenci gençlik rüzgârı bizde de kuvvetli esiyordu.

1968-1969 kesitinde iş yerleri ve fabrikalar için işgal yıllarıydı: Derby, Kavel, Demir Döküm, Emayetaş, Alpagut Kömür İşletmeleri, Akis Dokuma, Deniz Nakliyat, Altınel Pres, Bell Kimya, Yarımca Seramik, vb'leri...

1969'da Türk-İş'in pek gündeme almadığı 1 Mayıs'ı DİSK ilk kez bir bildiri ile kutlar.

DİSK'in büyüyüp gelişmesi, işçiler içerisinde güven ve itibarının artması üzerine sermaye sahipleri ve o dönemin temsilcisi AP bir kanun teklifi hazırlayarak DİSK ve DİSK'e bağlı sendikaları etkisiz ve yetkisiz hâle getirecek, işçilerin kazanılmış sendikal haklarını budayacak 20 maddelik 1317 sayılı kanunu hazırlayıp komisyondan geçirdi.

Komisyonda Abdullah Baştürk ile beraber Şevket Yılmaz ve Enver Turgut vardı. CHP ve AP'li vekilleri onayı ve TİP milletvekillerinin karşı çıkmasına rağmen bu yasa meclisten geçti.

DİSK ve bağlı sendikaların iş yerlerinde toplantılar yaparak kararlar almaya çalıştı. Amaçları miting düzenlemekti, meşru tepki göstermekti. Süreç bu şekilde işlerken inisiyatif DİSK ve sendikaların elinden çıktı.

Doğal olarak ortaya çıkan işçi önderleri ile 15 Haziran günü 70 bin, 16 Haziran günü 150 bin işçi iş bırakarak İstanbul'da dalga dalga yollara döküldü. İzmit'te de işçiler Ankara yolunu kapatarak İstanbul'a doğru yola çıktılar. Devlet bu işçi sınıfı dalgasını durdurmakta zorlandı.

Yürüyüşte işçiler polis ve askerle çatıştı. 2 işçi, 1 polis, 1 esnaf hayatını kaybetti. DİSK Genel başkanı Kemal Türkler radyodan konuşma yaptı. Yasanın geri çekileceği sözünü açıkladı. 2 gün süren büyük ayaklanma yasa değişikliğinin çok ötesinde bir nedenle yapılıyordu. İşçiler topyekûn sömürü düzenine başkaldırmış ve ayaklanmıştı. 

15-16 Haziran direnişine önderlik eden öncü 5.000'in üzerinde işçi işten atıldı. DİSK ve TÜRK-İŞ bunun için ise bir şey yapmadı. Bazı kesimler katılmış ve destek vermiş olsalar da, 15-16 Haziran bir işçi hareketi, işçi kalkışması, işçi sınıfının sınıfsal atılımıdır.

15-16 Haziran işçi hareketine; tespitlere göre, 168 iş yerinden işçiler katılmıştır. 168 iş yerinin 121'inde TÜRK-İŞ'e bağlı sendikalar, 47'sinde ise DİSK'e bağlı iş yerlerinden işçiler katılmıştır. Ezici çoğunlukla TÜRK-İŞ üyeleriydi. Bu da gösteriyor ki, mesele yasa filan değil sömürü düzeniydi.

Coğrafyamızın 150 yıllık işçi sınıfı mücadele sürecinde ne öncesinde ne de sonrasında 15-16 Haziran direnişine ulaşan başka da bir sınıf hareketi olmamıştı. Hemen sonrasında 12 Mart 1971 muhtırası ile dönemin Genel Kurmay Başkanı Mehduh Tağmaç'ın, "Sosyal uyanış, ekonomik gelişmeyi geçti," sözü de 15-16 Haziran'ın ne demek olduğunu sermaye açısından gayet özetliyordu.

1970'li yıllara gelince: Özellikle 1974'ten sonra gerek işçi sınıfı gerekse toplumsal mücadeleler açısından atılımların olduğu yıllar diyebiliriz.

1 Mayıslar ilk kez TSİP öncülüğünde Bursa'da büyük bir salon toplantısı ile kutlandı. 1976'da İstanbul Taksim'deki 1 Mayıs büyük ve görkemli bir miting ile sermayeye gözdağı veriliyordu.

1977 1 Mayıs'ı yine görkemli şekilde kutlandı. 34 kişinin ölümüyle kana bulandı. 1978'de İstanbul Taksim Meydanı'nda çok büyük bir miting ile 1 Mayıs kutlandı.

70'li yıllar işçi sınıfı ve sendikaların çok güçlendiği bir dönem oldu. 1978'de DİSK'in kapatılmasında aktif rol alan Abdullah Baştürk sendikası Genel-İş ile birlikte Türk-İş'ten ayrılarak DİSK'e geçti. İlk DİSK Genel Kurulunda da Genel Başkan seçildi! (Ancak belirtmeden geçmeyelim: 12 Eylül darbesi ile 4 yıldan fazla tutuklu kalıp, 146/1 maddesinden idam ile yargılanırken mahkemeye, "Sen ancak benim ceketimi asarsın," diyecek kadar da dik durmuştu.[19])

70'li yıllarda çok sayıda grev ve işçi direnişi var. En etkili olan Yeni Çeltek kömür işletmelerinin Yeraltı Maden İşçileri Sendikası Genel Başkanı Çetin Uygur önderliğinde el konulup işçilerce işletilmişti.

DİSK'in 1975, 1976, 1977 yıllarında DGM Karşıtı Miting, direniş ve eylemleri, keza 141-142 maddelerinin kaldırılması, DGM'yi ezdik sıra Mess'de sloganında somutlaşan hedef eylemler etkili olmuştu.

  Bu yazı 8917 defa okunmuştur.

  FACEBOOK YORUM
Yorum
  YAZARIN DİĞER YAZILARI
PUAN DURUMU
Takım O G M B A Y P AV
1 Galatasaray 30 26 1 3 68 20 81 +48
2 Fenerbahçe 30 25 1 4 79 25 79 +54
3 Trabzonspor 30 15 11 4 51 40 49 +11
4 Beşiktaş 30 14 12 4 40 36 46 +4
5 Kasımpaşa 30 12 11 7 53 55 43 -2
6 Başakşehir FK 30 12 12 6 38 35 42 +3
7 Çaykur Rizespor 30 12 12 6 36 47 42 -11
8 Antalyaspor 30 10 9 11 35 33 41 +2
9 Adana Demirspor 30 9 9 12 46 39 39 +7
10 Alanyaspor 30 9 9 12 38 42 39 -4
11 Sivasspor 30 9 10 11 36 43 38 -7
12 Samsunspor 30 10 14 6 35 41 36 -6
13 Kayserispor 30 10 11 9 36 43 36 -7
14 MKE Ankaragücü 30 7 11 12 36 39 33 -3
15 Hatayspor 30 7 11 12 36 40 33 -4
16 Konyaspor 30 7 11 12 31 42 33 -11
17 Gaziantep FK 30 8 15 7 34 44 31 -10
18 Fatih Karagümrük 30 7 14 9 34 38 30 -4
19 Pendikspor 30 7 15 8 34 61 29 -27
20 İstanbulspor 30 3 20 7 22 55 13 -33
Takım O G M B A Y P AV
1 Eyüpspor 27 21 5 1 64 23 64 +41
2 Göztepe 27 17 5 5 45 15 56 +30
3 Sakaryaspor 27 13 6 8 41 28 47 +13
4 Çorum FK 27 13 8 6 44 28 45 +16
5 Kocaelispor 27 13 8 6 39 31 45 +8
6 Bodrumspor 27 12 7 8 35 19 44 +16
7 Boluspor 27 12 8 7 26 28 43 -2
8 Bandırmaspor 27 11 8 8 37 24 41 +13
9 Gençlerbirliği 27 10 7 10 31 26 40 +5
10 Erzurumspor FK 27 10 7 10 26 21 37 +5
11 Ümraniyespor 27 9 12 6 32 39 33 -7
12 Keçiörengücü 27 8 11 8 24 33 32 -9
13 Manisa FK 27 7 10 10 33 33 31 0
14 Şanlıurfaspor 27 6 12 9 23 30 27 -7
15 Tuzlaspor 27 7 14 6 26 43 27 -17
16 Adanaspor 27 8 16 3 21 40 27 -19
17 Altay 27 5 19 3 12 55 15 -43
18 Giresunspor 27 2 21 4 12 55 7 -43
Takım O G M B A Y P AV
1 Esenler Erokspor 30 21 5 4 67 26 67 +41
2 Bucaspor 1928 30 18 3 9 46 19 63 +27
3 Van Spor FK 30 19 5 6 50 31 63 +19
4 1461 Trabzon FK 30 16 6 8 56 32 56 +24
5 Yeni Mersin İdman Yurdu 30 15 6 9 42 25 54 +17
6 Ankaraspor 31 14 6 11 39 26 53 +13
7 Ankara Demirspor 30 13 12 5 35 32 44 +3
8 Karacabey Belediye Spor 31 11 10 10 32 29 43 +3
9 Beyoğlu Yeniçarşıspor 30 12 13 5 35 31 41 +4
10 Diyarbekir Spor 30 11 12 7 32 30 40 +2
11 Kırklarelispor 31 9 12 10 24 34 37 -10
12 Hes İlaç Afyonspor 30 8 11 11 18 28 35 -10
13 Nazilli Belediyespor 31 10 13 8 35 49 35 -14
14 Altınordu 30 8 12 10 34 31 34 +3
15 Serik Belediyespor 31 8 13 10 25 34 34 -9
16 Zonguldak Kömürspor 30 7 15 8 29 49 26 -20
17 Kırşehir Futbol SK 31 5 20 6 28 61 21 -33
18 Bursaspor 30 5 17 8 22 50 20 -28
19 Adıyaman FK 30 3 22 5 20 52 14 -32
Takım O G M B A Y P AV
1 Aliağa Futbol A.Ş. 24 17 0 7 50 12 58 +38
2 Kepezspor FAŞ 23 18 1 4 47 11 58 +36
3 52 Orduspor FK 24 12 7 5 30 22 41 +8
4 Ayvalıkgücü Belediyespor 23 11 6 6 28 19 39 +9
5 Edirnespor 23 11 8 4 37 22 37 +15
6 İnegöl Kafkas GK 23 9 6 8 24 23 35 +1
7 Mardin 1969 Spor 23 10 9 4 31 26 34 +5
8 K.Çekmece Sinopspor 24 9 9 6 33 25 33 +8
9 Artvin Hopaspor 23 8 8 7 30 22 31 +8
10 Karabük İdmanyurdu Spor 23 9 10 4 21 31 31 -10
11 Talasgücü Belediyespor 24 8 14 2 24 37 26 -13
12 Kırıkkalegücü FK 23 6 12 5 18 29 23 -11
13 Gümüşhanespor 24 4 11 9 18 37 21 -19
14 Malatya Arguvanspor 23 2 17 4 9 40 10 -31
15 Tarsus İdman Yurdu 23 2 18 3 16 60 9 -44
Tarih Ev Sahibi Sonuç Konuk Takım
 02/04/2024 İstanbulspor vs Çaykur Rizespor
 02/04/2024 Antalyaspor vs MKE Ankaragücü
 02/04/2024 Galatasaray vs Hatayspor
 02/04/2024 Gaziantep FK vs Alanyaspor
 03/04/2024 Sivasspor vs Fatih Karagümrük
 03/04/2024 Fenerbahçe vs Adana Demirspor
 03/04/2024 Kayserispor vs Kasımpaşa
 03/04/2024 Konyaspor vs Trabzonspor
 04/04/2024 Başakşehir FK vs Beşiktaş
 04/04/2024 Samsunspor vs Pendikspor
Tarih Ev Sahibi Sonuç Konuk Takım
 02/04/2024 Keçiörengücü vs Çorum FK
 02/04/2024 Şanlıurfaspor vs Sakaryaspor
 02/04/2024 Boluspor vs Gençlerbirliği
 02/04/2024 Manisa FK vs Bodrum FK
 03/04/2024 Tuzlaspor vs Ümraniyespor
 03/04/2024 Adanaspor vs Eyüpspor
 03/04/2024 Altay vs Bandırmaspor
 03/04/2024 Kocaelispor vs Göztepe
 04/04/2024 Erzurumspor FK vs Giresunspor
Tarih Ev Sahibi Sonuç Konuk Takım
 03/04/2024 Diyarbekir Spor vs Nazilli Belediyespor
 03/04/2024 Esenler Erokspor vs Beyoğlu Yeniçarşıspor
 03/04/2024 Hes İlaç Afyonspor vs Altınordu
 03/04/2024 Kırklarelispor vs Bucaspor 1928
 03/04/2024 Kırşehir Futbol SK vs Adıyaman FK
 03/04/2024 Van Spor FK vs Ankaraspor
 03/04/2024 Yeni Mersin İdman Yurdu vs Karacabey Belediye Spor
 03/04/2024 Zonguldak Kömürspor vs Bursaspor
 03/04/2024 1461 Trabzon FK vs Ankara Demirspor
 03/04/2024 Kırklarelispor - Bucaspor 1928 Kırklarelispor ligde evindeki son 5 maçında hiç kaybetmedi  Kırklarelispor yenilmez
 03/04/2024 Diyarbekir Spor - Nazilli Belediyespor Diyarbekir Spor ligdeki son 5 maçında hiç kazanamadı  Nazilli Belediyespor yenilmez
 03/04/2024 Van Spor FK - Ankaraspor Van Spor FK ligde evindeki son 7 maçını kazandı  Van Spor FK kazanır
Tarih Ev Sahibi Sonuç Konuk Takım
 03/04/2024 Artvin Hopaspor vs Edirnespor
 03/04/2024 Ayvalıkgücü Belediyespor vs Gümüşhanespor
 03/04/2024 K.Çekmece Sinopspor vs İnegöl Kafkas GK
 03/04/2024 Malatya Arguvanspor vs Kepezspor FAŞ
 03/04/2024 Mardin 1969 Spor vs Aliağa Futbol A.Ş.
 03/04/2024 Tarsus İdman Yurdu vs Kırıkkalegücü FK
 03/04/2024 52 Orduspor FK vs Karabük İdmanyurdu Spor
 03/04/2024 52 Orduspor FK - Karabük İdmanyurdu Spor 52 Orduspor FK ligde evindeki son 5 maçını kazandı  52 Orduspor FK kazanır
 03/04/2024 Tarsus İdman Yurdu - Kırıkkalegücü FK Kırıkkalegücü FK ligde deplasmandaki son 8 maçında hiç kazanamadı  Tarsus İdman Yurdu yenilmez
HABER ARŞİVİ
GAZETEMİZ
Tüm Anketler
Web sitemize nasıl ulaştınız?
ŞANS OYUNLARI
BİZİ TAKİP EDİN
  • YUKARI