TEMEL DEMİRER
"Yaşamak görevdir bu yangın yerinde
Yaşamak, insan kalarak."[2]
Sürdürülemez kapitalizmin III. Büyük Buhranı ile cebelleşen yerkürede; Zygmunt Bauman'un, "Devletler otoriterleşirken, kişiler militerleşmektedir," biçiminde tarif ettiği çılgınlık kesitinden geçiyoruz.
Söz konusu durumu, "Kriz özellikle eskinin ölmesi ve yeninin doğamaması olgusundan kaynaklanır; ara dönemde ise çeşitli hastalıklı belirtiler ortaya çıkar," diye betimleyen Antonio Gramsci'nin altını çizdiği hâl bir ara döneme denk düşer ki, bu da bir imkân ve çılgınlık kesitidir.
Her şeyin mümkün olduğu tabloda ben de, "Dünyada neo-liberalizmin sonunun gelmesini beklemiyorum, geldiğini savunuyorum,"[3] diyenler ve büyük bir kaosla yüzleşmenin kaçınılmaz olduğunu söyleyenlerdenim...
• Türkiye'de ve dünyada nefret söylemi ve buna bağlı olarak da nefret söyleminin ortaya çıkardığı şiddet artıyor. Nefret diline daha fazla sarılarak ötekileştirdikleri halkları, inanç kimliklerini, sınıfları, kadını düşmanlaştırıyor. Yine Ortadoğu'da sonu gelmeyen mezhep savaşları bunun en belirgin örneklerinden biri. Siz bu nefret söylemini neye bağlıyorsunuz?
"AYRIM" KAVRAMI
Öncelikle "Ayrım" ve "Nefret" kavramlarından başlamak gerek.
Ayrım(cılık), yaş, bedensel yetenekler, sınıf, etnik köken, cinsiyet, ırk ya da din ayrımına dayalı farklı muamele. Latince "discriminare", "bölmek, ayırmak, ayırt etmek" sözünden gelir.
"Eşit davranmamak, fark gözetmek" olarak özetlenmesi mümkün olan ayrımcılığın "resmileşme"si İsa'dan 600 yıl önce başladı. Roma hükümdarı Servius halkını iki sınıfa ayırdı. Onun tasnifine göre birinci sınıf "clasiscus" alt tabaka ise "proletarius"tu.
Ayrılan şeylerden birine yüklenen negatif anlamla oluşan hâlin, yani ayrımcılığın psikolojik nedenlerinin yanı sıra, sosyal ve politik nedenleri de vardır.
Ayrımcılık, bencillik ve empati yoksunluğuyla ilintili, farklılığa tahammülsüzlükle karakterize olan bir tutum ve davranışlar dizisiyken; ekonomik ayrımcılık, her zamanki gibi sorunun esas kaynağıdır.
Irkçılık, ayrımcılığa verilebilecek en iyi örnektir;[4] ve şunun altı çizilmeli: "Ayrımcılık zamanla daha iyi değil, daha kötü hâle gelir."[5]
"Çerkes, Abaza; allah muhafaza"... "Kürtten evliya, sokma avluya"... "Arap, Arnavut, deve; bastırma bunları eve"... "Tenekeden maşa olmaz, Çingeneden paşa olmaz," türünden atasözlerinde açığa çıkan ayrımcılık T."C" siyasetinin de belkemiğidir.
Başbakan iken Erdoğan'ın, "ayrımcı" bir insan olmadığını kanıtlamak için Siirt meydanı'nda "Ayrım yapsam Siirt'ten bir Arap kızıyla evlenmezdim," demesi de ayrımcılığın bir örneğiyken; kültürel dağarcığımız bu tür sözlerle doludur!
Örneğin "Kız alıp kız vermişiz"... "Benim de Kürt arkadaşlarım var"... "Etle tırnak gibiyiz"... "Çocukken Rum komşularımız vardı, evlerinden çıkmazdık"... "Alevî nedir, Sünnî nedir... Bilmezdik"... "Benim en yakın arkadaşım Ermeni"... "Benim eşim Kürt"...
"Hâlbuki, 'Biz kızlarımızı erkek çocuklarımızdan ayırt etmiyoruz.' demek bile, ortada bir ayrımcılık olduğunun kanıtı"nı[6] oluşturmaktadır; ve son tahlilde ayrımcılık, ırkçılığı içeren bir linç kültürüdür.
Nasıl mı?
"1958'de Mississippi Üniversitesi'ne başvuran Clennon King adındaki siyah bir öğrenci, zorla akıl hastanesine kapatılmıştı. Duruşmayı yöneten yargıç, bir siyahın Mississippi Üniversitesi'ne kabul edileceğini düşünmesinin çılgınlık olduğunu hükmetmişti,"[7] gerçeğini hatırlamak yetmez mi?!
Bunların hepsi "ayrımcılık" illetinden malûldür! Çünkü kimliğini bastıran Kürt ve gizleyen Alevî ya da tarihi kurcalamayan Ermeni veya varlığını hissettirmeyen Arap, sonra da sesini çıkarmayan Rum ile "dost" olmak, komşu olmak, kız alıp kız vermek, ahbap olmak kolaydır. Bastırılmış, unut(tur)ulmuş kimlikler batmaz egemene...
Gerekli olan ise kimliğini bastırmayan Kürt, gizlemeyen Alevî, tarihi kurcalayan Ermeni, varlığını hissettiren Arap, alttan almayan Rum karşısında da dostluğu, komşuluğu, kardeşliği, kız alıp vermeyi, ahbaplığı sürdürmektir.
Böyle bir davranışın dilini tutturmaktır! Çünkü "Ayrımcılık, çok sık ifade edildiği gibi, önce dilde başlar... Dil, kişisel olarak öğrenilen, fakat toplumsal olarak inşa edilen bir iletişim aracıdır."[8]
Yaşamın nefret, ayrımcılık, dışlama, hor görme, şiddet ve zulüm olduğu coğrafyalarda hoşgörü değil, ayrımcılık, yasaklar ve eşitsizlik üzerine kurulu sınıflı-sömürücü toplumlar "birlik beraberlik" söylenceleriyle homojen bir nüfus yaratan bir zorbalıksız var olamazlar.
Kolay mı? Egemen ötekileştirme masalında bir yanda "biz" bütün olumlu değerleri taşıyanlar, yani iyi, haksever, dürüst, yürekli olanlar; karşı tarafta ise "ötekiler", bizden sayılmayanlar, olumsuzlar, yani kötü, ahlâksız, korkak, kalleş vb. olanlar vardır.
Böyle bir tabloda "Önyargıya dayalı ayrımcılığın doruk noktası soykırım"[9] devreye girerken; toplumun her kesimini saran ırkçılık ve ayrımcılık eşliğinde kulakları sağır eden savaş naraları atılır... Kadın, çocuk ve hayvan düşmanlığı yükselir... Kendi bekası için koca ülkeyi ateşe atmaktan geri durmayacağını defalarca gösteren muktedirlerin çılgınlığı dört yanı sarar...
Tıpkı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) Alevîlere yönelik ayrımcılığı tescil ettiği[10] coğrafyamızda olduğu gibi...
Siz bakmayın "Türkiye'de farklı kültür gruplarının ayrımcılık ve baskı görmesi olgusu, Aralık 1999'daki AB Helsinki Zirvesinde Türkiye'nin aday ilan edilmesinden sonra AB'ye üye olabilmek için girişilen reform süreciyle ve özellikle Ekim 2001'den sonra ciddi biçimde düzeltilmeye çalışılmıştır,"[11] türünden ucuz toptancılıklara!
"Neden" mi?
"Türklük Sözleşmesi'nin üç temel maddesi vardır: Birinci maddeye göre, Türkiye'de imtiyazlı ve güvenli yaşayabilmek, toplumsal hiyerarşide üst katmanlara çıkabilmek ya da çıkabilme potansiyelini sürdürebilmek için Müslüman ve Türk olmak gerekmektedir. İkinci maddeye göre, Osmanlı ve Türkiye'de Gayrımüslimlere yapılanlar (tehcir, katliam, soykırım, gasp, ırkçılık, ayrımcılık vb.) hakkında doğruyu söylemek, bu gruplarla duygudaşlık kurmak ve bu gruplar lehine siyaset yapmak kesinlikle yasaktır. Üçüncü maddeye göre ise, Türkleşmeye direnen Müslüman gruplara, özellikle de buna kararlı ve güçlü bir şekilde direnebilmiş Kürtlere yapılanlar hakkında doğruyu söylemek, onlarla duygudaşlık kurmak ve onlar lehine siyaset yapmak kesinlikle yasaktır."[12]
Yeri gelmişken; "Türklük Sözleşmesi"deki ayrımcılık, kuşkusuz Alevîler içinde geçerlidir.
Yine siz bakmayın, "Geleceğimizi tehdit eden bir başka tehlike var: Önyargılar, ön kabuller, hoşgörüsüzlük, birbirine karşı tahammülsüzlük, ayrımcılık..."[13] türünden kelâm ile sınırlı ve fiilsiz tutum(suzluk)lara!
Muktedir şiddetinin bir diğer adı ve kitleleri sürüleştirdiği bir kaldıraçtır ayrımcılık!
Her sürünün koşulsuz itaat edeceği, boyun eğeceği, peşine takılıp gideceği bir çobana ihtiyacı olduğu kuşkusuz... Hitler'in önlenemez yükselişinin bir nedeni; insanların sürüye nasıl katıldığını görmesiydi.
Hitler döneminden çok uzun yıllar önce 1048'de doğmuş Ömer Hayyam'ın, "Celladına âşık olmuşsa bir millet,/ ister ezan ister çan dinlet./ İtiraz etmiyorsa sürü gibi illet,/ müstehaktır ona her türlü zillet," dizelerinde tarif edilen sürünün her bireyi birbirine benzer. Biriyle konuştun mu hepsiyle konuşmuş gibi olursun. Yani, tektipleştirilmiş bireylerdir sürünün elemanları; Michel Foucault'nun, "Bir yerde herkes birbirine benziyorsa orada kimse yok demektir," sözündeki üzere.
Sürü psikolojisi öyle etkilidir ki, biat ede ede sürüde kaldıkça, bir süre sonra bireyi, artık başlarında bir çobana ihtiyaç duymaz hâle getirir; ve elbette ırkçılığın,[14] eşitsizliğinin öyküsüdür ayrımcılık tarihi; bir de özgürlük, eşitlik için ayrımcılığa karşı mücadelenin...
Hatırlayın: Devrim Fransa'sındaki Kurucu Meclisi yeni anayasa teklifinin 11. maddesi, "Ayrımcılık yapılmayacak"[15] diye haykırıyordu.
"NEFRET"E DAİR
"Aslında, umudun kendisi, bu umutsuz, şanssız, gri dünyayı terk etmiştir. Yaşam, keyifsizliğin de ötesinde, anlamsızlık batağından çıkmak için hiçbir şansı olmaksızın, mutsuzluğa, sıkıntıya ve monotonluğa gömülüyor. İletişim -konuşma, söyleşi, şaka, hatta komplo- kitle iletişim araçlarının 'söylemi' tarafından tümüyle kuşatılmış durumda. Kişiler arası ilişkiler de aynı şekilde bozulmuş hâlde ve artık kayıtsızlık, ikiyüzlü bir tiksinti ve kendinden nefret etme ile tanımlanmakta -tek bir cümleyle, hepimiz samimiyetsizlik illetine tutulduk,"[16] diye tanımlanan tabloda giderek "tekçi"leşen egemen kendinden olmayanı, düşüncelerini paylaşmayanı ötekileştirir; dışlar.
Coğrafyamızdaki iktidarın yaratıp beslediği pervasız nefret söylem(ler)i, ötekileştirilenlere yönelik şiddeti tırmandırmaktadır.
Çünkü "Nefret söylemi, toplumdaki dezavantajlı grupları düşmanlaştırmaya, değersizleştirmeye veya dışlamaya yönelik hiyerarşik bir anlatımdır."[17] Yani sisteme mündemiçtir...
Örneğin Osmanlı'nın Alevî katliamlarında İdris-i Bitlisi'nin, Yavuz Sultan Selim'in rolünü detaylı biçimde anlatan Necdet Saraç'ın, Alevîlere yönelik iftiraların, aşağılayıcı ve dışlayıcı nefret söylemlerinin tarihsel arka planındaki devlet aklını sergilediği üzere. Gerçekten de söz konusu söylemler sıradan insanların olmayıp, devlet aklı tarafından Çaldıran savaşı öncesinde ve sonrasında sistematik bir şekilde ulema(!) kaleme alınmıştı.[18] Bunların halka mal edilmesi" ise kadıların, suhtelerin, cemaat önderlerinin, velhasıl tepeden basamak basamak aşağıya doğru inen bir hiyerarşinin işiydi.
Tıpkı Venedik'te nefret Getto'larını yaratan devlet icraatlarındaki üzere...[19]
O hâlde, hiçbir nefret söylemini egemen ideolojiden ya da Devletin İdeolojik Aygıtlarının (DİA) siyasal iktisadından soyut ele alamayız. Çünkü "Mutlak olan her şey patolojiktir."[20]
• Alevîler, Türkiye'de nefret söylemine en çok maruz kalan toplumsal kesimlerden biri. Evleri işaretleniyor. Zorunlu din dersinde nefret söylemlerine maruz kalıyorlar. Alevî toplumuna dönük bu dil sizce kaynağını nereden alıyor? Buna ilişkin demokratik kurumlar yeterli refleksi ortaya koyuyor mu?
"DEVLET AKLI"
Devletin resmî ideolojik gerçeğini konuşmadan ne ayrımcılık ne de nefret söylemi üzerine tek kelime dahi edilemez...
"Mafyanın devletleşmesi, devletin mafyalaşması"[21] biçiminde formüle edilmesi gereken bir süreçten geçiyoruz.
Neredeyse "bu kadarı da olmaz" dedirten gerçeklik(ler)in baskı "şok"uyla başladığımız her gün iktidarın güçsüzlüğü ve "ilk seçimde gidecek" olmasına değil; faşizm sürecinin sıradanlaştırma mekaniğiyle açıklanmalı.
François Mitterand'ın tabiriyle "süreklileşmiş darbe/ coup d'état permanent"; August Thalheimer'in, "coup de main/ ani baskın" tespitleriyle müsemma güzergâhta iktidar "şok ve dehşet" pratiğiyle hayata nizam çekerken; "kurtarıcı" olarak vazgeçilmezliğini ispat etmek için toplumun sürekli tehdit altında tutuyor.
Yani içinden geçilen "istikrarlı istikrarsızlık" yeni rejimin güçsüzlüğü anlamına gelmiyor. Bunun nedeni de coğrafyamızın devlet yapısı...
Kolay mı? "12 Eylül AKP ile sürüyor"![22]
'Askeri Darbelerin Asker Muhalifleri Derneği' (ADAM DER) Başkanı Gazeteci Rahmi Yıldırım'ın, "Devlet 12 Eylül faşizminin bıraktığı devlettir, faşizmin kurumları hâlâ yerli yerindedir,"[23] notunu düştüğü hâle dair, anımsatmadan geçmemeli![24]
Yargıtay XVI. Ceza Dairesi'nin, 12 Eylül'ün "Hükümete karşı açık bir darbe ve insanlığa karşı suç" olduğunu belirlediği[25] hâlde darbe lideri, 7. Cumhurbaşkanı Kenan Evren hakkında yapılan "işkence" şikâyetlerine dair, suçun 2004'ten önceki yasaya göre zaman aşımına tabi olduğu belirtilerek takipsizlik kararı verildi.[26]
Bunda şaşırtıcı bir şey yok! Cumhuriyet, Osmanlı'dan sözüm ona bir "kültürel kopuş" olduğunu "iddia" etse de; devletin bekası mevzuunda Osmanlı'dan Cumhuriyet'e bir "ideolojik süreklilik" söz konusudur.
Bilinmiyor olamaz! Bu ülke 1915 ile, Varlık Vergisi ile, 6-7 Eylül olaylarıyla yüzleşmediği gibi, 12 Eylül Darbesi ile de yüzleşmedi. 12 Eylül işkencelerini yapanlar hesap verdi mi? Hayır! Yani vahşeti hiç tartışmadık...
Birkaç örneği aktarmadan geçmemeli...
i) Meclis Başkanı İsmail Kahraman, Kanlı Pazar'a hazırlık mitinginde yaptığı konuşmada Tan Matbaası'nı kendilerinin yaktığını söyleyip övünmüştü![27]
ii) 16 Mart 1978'de faşist işgal altındaki İstanbul Üniversitesi'nden toplu çıkış yapan öğrencilerin üzerine atılan bomba sonucu 7 devrimci hayatını kaybetmişti. Yıllarca süren ve sonunda zaman aşımına uğrayan 16 Mart Katliamı davasının avukatlarından Cem Alptekin, "Devlet kendi suç örgütünün ortaya çıkartılmasını engellemek için elinden geleni yaptı, sonuçta devletin bekası bu sürecin önünü kesmek için elinden gelen gayreti gösterdi," dedi![28]
iii) 1990'larda "polis-siyaset-mafya" üçgeninde "Susurluk Çetesi" tarafından işlendiği iddia edilen faili meçhul cinayetlere ilişkin eski Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar'ın arasında bulunduğu 19 sanığın yargılandığı davada karar açıklandı. 17 cinayet yönünden Ağar dahil 17 kişinin "delil yetersizliği" gerekçesiyle beraatına karar verdi![29]
Özetle boşuna değildi devlet katliamlarının, katillerinin "aklanıp", münferitmiş gibi sunulması. Ya da göstermelik yargılamalarla, komik "cezalarla" olayların örtbas edilmesi!
Örneğin Sünnî Hanifî mezhebini esas alan Türk(iye) rejiminin, Kızılbaşları "baskılanıp asimile edilmesi gereken topluluk";[30] dünden bugüne değişmeyen tutumla "ıslah edilmesi", Sünnîleştirilmesi gereken "sapkınlar" olarak görmesi gibi!
"Nasıl" mı?
Irkçı faşistlerin 1978'de Çorum ve K. Maraş'ta, dinci faşistlerin 2 Temmuz 1993'de Sivas'ta işledikleri katliamlar, insanlık suçudur.
16 Aralık'ta başlayıp 29 Aralık 1978'e kadar on üç gün süren K. Maraş kıyımında 120 insanın katli veya 27 Mayıs-10 Temmuz tarihleri arasında 14 gün süren Çorum Katliamı'nda 50 kişinin katli, 200'ün üzerinde insanın yaralanması, 300'e yakın ev ve işyerinin tahrip edilmesi, binlerce Alevî ailenin göç etmesi boşuna değildi.
O günlerde cüretkâr açıklama yapmıştı Süleyman Demirel, "Bana sağcılar ve milliyetçiler cinayet işliyor dedirtemezsiniz," diye...
Ve elbette boşuna değildi; başbakanlığı sırasında, Sivas katliamı sanıklarının beraatla sonuçlanan davaları hakkındaki "Milletimiz için, ülkemiz için hayırlı olsun. Zaten onlar da söylüyorlar... Yıllar yılı içeride olan vatandaş, içlerinde kaçak olanlar vardı. Bilemiyorum tabii onlar da var..." demesi de Erdoğan'ın...
Bunlar böyle olunca; şunlar da kaçınılmaz olmaz mı? Oluyor elbette!
i) 12 Eylül darbesinden 3 ay önce "çok gizli" ibaresiyle hazırlanan ve Kenan Evren imzasıyla Haziran 1980 tarihinde tugay ve alay komutanlıklarına gönderilen 'Türkiye'ye Yönelik İç Tehdit' isimli raporda Alevîler için şunlar kayıtlıydı: "Belirli bölgelerde tahrik edilerek ülke çapında olaylara sebep olunan Alevî Bektaşîlerin Türk töreleriyle Sünnî prensiplerinin karışımından ibaret bir vicdani inanç içinde bulundukları birçok araştırma ile ortaya çıkmıştır. Kapalı bir topluluk arz eden Alevîler toplu bulundukları bölgelerde dış güçlerin kışkırtmalarıyla siyasal etkinlik sağlamak üzere devlet organlarına sızma veya bu mümkün olmadığı takdirde mahalli, resmi organları çıkarları doğrultusunda kullanılmak üzere faaliyette bulunmakta, kendilerinde olmayan memur, görevli ve vatandaşları bölge dışına itmeye gayret göstermekte, Kürtçülük faaliyeti içinde olanlarla işbirliği yapmaktadırlar"![31]
ii) Avukat Cüneyt Toraman'a göre, 2 Temmuz Madımak katliamı "ön kesme" bağlamında "Sivas Özel Harp dairesi operasyonudur."[32]
AKILLARA ZİYAN MADIMAK "AÇIKLAMALARI"[33] |
|||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel |
"Fevkâlâde hassas bir konudur ve devlet güçleriyle halk karşı karşıya getirilmemelidir" diyor, ertesi gün de 37 kişinin kıyımını (katliam) "münferit" bir olay, nedeninin de "ağır tahrik" olduğunu söylüyordu." |
||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Başbakan Tansu Çiller |
"Otelin etrafını saran vatandaşlarımıza hiçbir biçimde zarar gelmemiştir. Onlardan ölen ve yaralanan da yoktur." |
||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
İktidar ortağı Başbakan Yardımcısı Erdal İnönü |
"Güvenlik güçlerimiz, vatandaşlarımızın zarar görmemesine dikkat ederek olayları kontrol etmeye çalışmışlardır." |
||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
İçişleri Bakanı Mehmet Gazioğlu |
"Yangın önceden planlanmış olay değil, topluluk psikolojisi ile ortaya çıkmıştır. (...) Aziz Nesin hakkında da soruşturma açılabilir." |
||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
ANAP Gnl. Bşk. Mesut Yılmaz |
"Fikir özgürlüğünün, halkımızın mukaddes değerleri için kullanılmasına hiçbir şekilde kayıtsız kalınamaz." |
||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Refah Partisi Gnl. Bşk. Necmettin Erbakan |
"Bunları yapanlar gene bulunmaz. Çünkü arkasında CIA çıkar. Tıpkı Uğur Mumcu cinayetinde olduğu gibi, katilleri bulamazlar." |
||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
BBP Gnl. Bşk. Muhsin Yazıcıoğlu |
Bu yazı 7356 defa okunmuştur.
YORUMLAR
0 Yorum
YORUM YAP
Bu Yazı'ya ilk yorum yapan siz olun.
FACEBOOK YORUM
YAZARIN DİĞER YAZILARI
PUAN DURUMU
HABER ARŞİVİ
GAZETEMİZ
GÜNLÜK BURÇ YORUMLARI
|