Temel DEMİRER
  28-02-2021 11:10:00

"İŞÇİ SINIFI" DEYİNCE[1]

 

TEMEL DEMİRER

 

"İnsan kalmanın tek yolu, bu

insanlık dışı sisteme karşı savaşmaktır."[2]

 

Kapitalist sömürüden ve/veya kapitalizmin ücretli kölelik cehenneminden söz etmeden işçi sınıfına dair bir şeyler söylemek imkânsızdır.

Çünkü kapitalist üretim tarzı, üreticilerin üretim araçlarının sahipliğinden yoksun kalıp işçileşmelerine ve o nedenle sermayenin emri altına girerek kendilerine yabancılaşan emek ürünleri üretmelerine dayanırken; kapitalist toplumda işçi, kendi işgücünün de sıradan bir değişim değeri hâline geldiği bir meta egemenliği dünyasında yaşar. İşgücünün metalaşması, işçiyi üretim sürecinde yatan süreçleri ve gerçek toplumsal ilişkileri kavrayabilmekten uzaklaştırır.

İşçilerin hakikâtleri, kapitalizmin içyüzünü kavrayabilmesi için sınıf mücadelesi bilincine, örgütlülüğüne ihtiyaçları vardır. Bunu sağlayan da işçi sınıfının kendi ekonomik-toplumsal gerçekliğini kavrayabilmesinin yolunu açan Marksizm-Leninizm'dir.

Bunların altı çizilmeden konuya ilişkin ileri adımlar atabilmek kadar, "Hemen herkesin hemfikir olduğu bir durum söz konusu: İşçi sınıfı toplumsal tarih içinde bir asırdır sahip olduğu merkezî konumunu artık korumuyor,"[3] veya "Marksizm'in en çok uğraştığı alan üretim araçları-güçleriyle üretim ilişkileri arasındaki çelişkiydi. Bugün bu çelişki ortadan kalkmış değildir; fakat biricik çelişki de değildir. Kadının konumu, ekoloji, küresel ısınma, iklimsel değişim, ulusların yaşadığı sorunlar sınıf çelişkisinden az değildir,"[4] diyen zırvaları ciddiye almak da mümkün değildir![5]

Çünkü Karl Marx'ın "kendinde sınıf" diye nitelendirdiği işçi sınıfını ortaya çıkaran koşulları ve bu sınıfın bir devrim yapabilmesinin nasıl mümkün olabileceğini kavrayabilmek can alıcı öneme sahiptir. Marksizm-Leninizm açısından işçi sınıfının tarihsel gücü, yoksulluğundan, dışlanmışlığından değil, üretim sürecindeki nesnel konumundan ve bu nesnel konumun kendisine verdiği kolektif davranabilme potansiyelinden gelmektedir.

İşçi sınıfı kavramı, üretim araçlarından yoksunluk, iktisadi bir zorlama altında emek gücünü satma zorunluluğuna ve bu emek gücünün başka biri tarafından kullanılmasına, yani sömürüye dayanırken; Ernest Mandel'in şu tanımını tekrar hatırlamakta fayda vardır:

"Bu kavram, kesinlikle sanayideki kol işçileriyle sınırlı değildir. Proletaryanın bu kısmı epeyce zamandan beri büyümemekte, tersine gittikçe azalmaktadır. Proletarya tanımını işçi sınıfının sadece bu kısmı ile sınırlayan bilim adamları ya da politik militanlar, sonunda proletaryanın toplumu değiştirme olanaklarının artmaktan ziyade daha da azaldığı sonucuna varacaklardır. Ancak Marx için proletarya, Gesamtarbeiter, yani 'işçiden başka bir şey olmayan işçi' demekti. Bu kavram beyaz yakalı işçileri, teknikerleri, mühendisleri ve hatta işyerindeki üretim sürecini planlayan ve kontrol edenlerin (kelime anlamında 'yönetenlerin') belirli bir tabakasını, kamu hizmetlerinde ve devlette çalışanları da içerir (elbette üst yöneticiler ve yüksek memurlar hariç olmak üzere); yani ekonomik baskı altında işgücünü satan ve gelirleri normal olarak sermaye biriktirmelerine ve kendilerini bu proleter hayat şartlarından bireysel olarak kurtarmalarına olanak tanımayan bütün herkesi kapsar."[6]

Böylesine kapsayıcı bir kavram olarak proletaryayı tanımlayabilmek için öncelikle bir işçi sınıfından ziyade "sınıf" kavramının ne olabileceğine eğilmek gereklidir.

Sınıf kavramının kökenine dair en erken kullanımlardan birisi; 1832'de çıkarıldığı mahkemede, yargıcın kendisine yönelttiği "Etat'nız[7] nedir?" sorusunu, "Proleterim[8]" diye yanıtlayan Fransız sosyalist-devrimci Auguste Blanqui'dir.

Ve ardından şöyle devam eklemişti: "Benim gibi proleter olan otuz milyon Fransız'a, yaşamaya hakları olduğunu söylediğim için suçlanıyorum ... Bizim rolümüz önceden yazılmıştır; iddia makamının rolü ise ezilene uygun olan tek roldür."

Proletarya kavramının bu kullanımı aslında XIX. yüzyıl gibi geç bir tarihte olmasına rağmen kökeni Roma'ya kadar dayanmaktadır. Buradan şu sonuç çıkmaktadır ki sınıfın kendisi sonradan üretilmiş bir şey değildir. Kavramın kendisi, bir sınıfın hakikâtinden söz ederken nereden başlanacağı sorusuna ışık tutmaktadır.

Özetin özeti: Teorik ve soyut olarak Karl Marx işçi sınıfını, proletaryayı ücret karşılığı emeğini satmak zorunda bırakılıp, üretim araçlarına sahip olmayanlar olarak tanımlar.

Proletarya üretim araçlarına sahip olmayan sınıfın adıyken; ücretli köle (işçi), feodalizmin çözülmesiyle mülksüzleşenlerin, yani emek gücünü belli bir ücret karşılığında satmaktan başka yaşam seçeneği kalmamasıyla ortaya çıkan, üretimdeki konumları itibarıyla belirli bir kesimin sınıfsal olarak tanımlanmasıdır.

Ve nihayet kapitalist toplumda proletarya ile burjuvazi (kapitalist sınıf) birbirinin zıddıyken; proletaryanın sınıfsal çıkarları, sistemin tamamen aşılmasındadır.

 

GENEL ÇERÇEVE

 

Hayatta kalmak ve/veya geçimini temin etmek için el emeğini, beyin gücünü yani emeğini satmak zorunda bırakılanlardan oluşan "İşçi sınıfının yurdu yoktur"; Godot değildir; gelecektir.

"İşçi sınıfının zincirlerinden başka kaybedebileceği bir şey yok ama kazanacağı bir dünya var," diye betimlenen ya da Friedrich Engels'in, "İşçi sınıfı, toplumun, geçim araçlarını herhangi bir sermayeden elde edilen kârdan değil, tamamıyla ve yalnızca kendi emeğinin satışından sağlayan; sevinci ve üzüntüsü, yaşaması ve ölmesi, tüm varlığı emek talebine, dolayısıyla işlerin iyi gittiği dönemler ile kötü gittiği dönemlerin birbirlerinin yerini almasına, sınırsız rekabetten doğan dalgalanmalara dayanan sınıfıdır," tanımındaki O, uygarlığın yükünü omuzlarında taşıyan sınıf ve objektif olarak da kapitalizmin mezar kazıcısıdır.

Yekpare bir bütün olmayıp, birçok farklı bölünmeye tabidir: i) tarım, hizmet, sanayi işçileri; ii) nitelikli, yarı-nitelikli ve niteliksiz işçileri; iii) kayıtlı, kayıtsız işçiler; iv) kamuda çalışan, özel sektörde çalışan işçiler; v) kadın ve erkek işçiler; vi) göçmen, farklı etnisitelerden işçiler; vii) kır işçileri, kent işçileri gibi...

Evet işçi sınıfı denildiği zaman genellikle bütün mensuplarının aynı özelliklere sahip olduğu homojen (türdeş) bir kütle akıllara gelse de; kapitalist üretim sürecindeki konum bakımından aynı karakteristik özelliği (emek gücünü satmanın dışında başka geçim araçlarına sahip olmamak) taşımakla birlikte kendi içinde onun da farklı kesim ve katmanlar içeren parçalı bir bütünlük oluşturduğu gerçeği gözden kaçırılmamalıdır.

Öte yandan birileri, "Devrimci özelliği kaybolmaya yüz tutmuş sınıftır" dese de, hâlen dünyayı değiştirebilme potansiyeline sahip olan yegâne güçtür. Çünkü tüm zenginlikleri yaratan; ne kadar çok üretirse, o kadar az tüketecek olan; zenginler için sermaye, kendisi için yoksunluk üreten; değiştirip dönüştüren odur.

İlaveten Friedrich Engels'in, "Bugünün işçisi, sanki özgürmüş gibi görünür; çünkü, o bir kez ilk ve son olarak satılmaz, gündelik, haftalık, yıllık olarak parça parça satılır; özgürmüş gibi görünür, çünkü onu, sahibi bir başkasına satmaz; bunun yerine belli bir kişinin kölesi olmadığı, tüm mülk sahibi sınıfın kölesi olduğu için, kendisi, kendini satmaya zorlanır,"[9] vurgusundaki üzere mülksüzleştirilen işçi sınıfı, zorunlu geçim araçları edinmek için burjuvalara (sermaye sahiplerine) emeğini satmak zorundayken; XVIII. yüzyılın ikinci yarısında İngiltere'de ortaya çıkan sanayi devriminin bir sonucuydu.

İşçilerin, işçi sınıfının burjuvaziye karşı verdiği mücadeleyle müsemma oluşumu direniş dönemlerinde ortaya çıkan devrimci praksisiyle tanımlanırken; Karl Marx ile Friedrich Engels'e göre, üretim araçlarını elinde bulundurmayan her insan işçi sınıfına (proletarya) dahildir.

Ve Friedrich Engels'e göre, "Emeğinden başka satacak bir şeyi olmayan ve mülksüz birey"ken; V. İ. Lenin'e göre de, "Emeğinden başka satacak bir şeyi bulunmayan, bir mülke sahip olsa bile üretim araçları üzerinde söz sahibi olmayan sınıf"tır.

Evet sınıf(lar), -V. İ. Lenin'in deyimiyle- "Tarihsel olarak belirlenmiş toplumsal üretim sisteminde tuttukları yer"e göre belirlenirler.[10]

Kapitalist üretim süreci teknik bir iş süreci değil, toplumsal bir işbölümü sürecidir.[11] Sınıf ayrımının ve varlığının temelinde insanların üretim araçlarıyla ilişkisi yatmaktadır. Sınıf varlığının özünü veren bu ölçüt, bugünkü tartışmalarda da en kritik noktayı oluşturmaktadır. Emekçiyi üretim araçlarından koparan ilkel birikim süreci işgücünü "özgürleştiren", işçi sınıfını tarih sahnesine çıkaran süreçtir.

Üretim araçlarıyla ilişki başta gelmek üzere, emeğin toplumsal örgütlenmesinde alınan rol, toplumsal zenginlikten alınan pay, payın elde ediliş biçimi, nesnel sınıfsal varoluşu veren öteki ölçütlerdir. Kapitalist toplumda üretim araçlarına sahip olan, emeği örgütleyen, sömüren, toplumsal zenginlikten artı-değer oranına göre pay alan sınıf kapitalist sınıftır; burjuvazidir. Üretim araçlarına sahip olmayan, yaşamak için işgücünü satmak zorunda olan, sömürülen, toplumsal zenginlikten işgücünün değişim değerine göre ve patron tarafından ödeme yöntemiyle pay alan sınıf işçi sınıfıdır.

Boş yere uzatılan bir tartışmayı kesmek için yukarıdaki tanımdan çıkarılması mümkün olmayan ama kimilerinin çıkardığı bir yanlış sonuca kısaca değinmek gerekiyor. İşçi sınıfının bugün düne göre daha fazla tüketim olanağına sahip olmasını "artık zincirlerinden başka kaybedecek şeyleri " olduğunun dolayısıyla "eski" sınıf konumunu yitirdiğinin gerekçesi olarak öne sürenler iki yanlış birden yapıyorlar. En başta söz konusu olan genel olarak özel mülkiyet değil üretim araçları üzerindeki özel mülkiyettir.[12] Bu da 'Komünist Manifesto'da açık seçik dile getirilmiştir:

"Ücretli emekçinin kendi emeği aracılığı ile mülk edindiği şey, salt kendi varlığını sürdürmeye ve yeniden üretmeye yeter. Biz emek ürünlerinin bu kişisel mülk edinilmesini, insan yaşamının devamı ve yeniden-üretimi için yapılan ve geriye başkalarının emeğine komuta edecek hiçbir fazlalık bırakmayan bu mülk edinmeyi hiçbir biçimde kaldırmak niyetinde değiliz."[13]

Kaldı ki, işçi sınıfının "zinciri" onu sermayeye bağımlı, sömürülebilir bir emek gücü hâline getiren koşullardır; sahip olduğu kişisel tüketim araçları değil. Her şey bir yana, kapitalizm canlı emeği sonuna kadar sömürmek için onun kendini yeniden üretmesinin koşullarını da sağlamak durumundadır. Marksist-Leninist teoride, işçi sınıfının devrimci misyonunu onun yoksulluğuna ve yoksunluğuna bağlayan bir düşünce yoktur.

Üretim araçları sahipliğini yitirmek, işgücünü satma "özgürlük" ve zorunluluğunun tarihsel koşuludur. Üretim araçlarından kopan ve yaşamak için kendi işgüçlerini satmak zorunda kalan emekçiler işçi sınıfını oluştururlar. İşgücünü satma zorunluluğu bir ilişkiyi, verili üretim ilişkileri içindeki bir konumu anlatmaktadır. İşgücünün satışı gerçekleşmese bile ilişki ve konum değişmemektedir. İşçi sınıfı gelişmesinin belli bir evresinde değil, varoluşunun ta kendisinde aktif ve yedek iki orduya bölünmüştür. Üretim araçlarından koparak mülksüzleşen ancak kapitalist üretim tarzı içinde fiilen istihdam edilmeyen emekçi de işçi sınıfı tanımı içindedir.

İşçi sınıfını sanayide çalışan ve artı-değer üreten kesimlerle sınırlayan yaklaşımlar da çürütülmüştür. Artı-değerin kaynağı işgücüdür. Artı-değer, toplumun üretken olmayan tüm nüfusunun gelirinin de ana kaynağıdır. Bu kaynak, üretildikten sonra yeniden paylaşılır; farklı sınıflara farklı biçim ve miktarlarda ulaşır. Bu, sömürünün yalnız artı-değer üretilen alanda değil, kapitalizmin tüm etkinlik alanlarında sürmesi anlamına gelir.

Üretken emeğin sermayeye yararı, somut bir kullanım değeri üretmesi değil, kârlı bir değişim değeri, artı-değer üretmesidir. Burada iki nokta önem kazanmaktadır. Birincisi artı-değer üretimi salt maddi nesneler üretiminden ibaret değildir. Toplumsal işbölümü içinde "Kolektif emekçinin bir parçası" işlevini üstlenen, "Onun alt işlevlerinden birini yerine getiren" emekçi de üretken emekçidir.[14] İkincisi, kapitalist yeniden üretim süreci, sermayenin üretim ve dolaşım zamanının toplamından oluşmaktadır. Üretken olmayan emek de sömürülmektedir. Üretken olmayan emeğin karşılığı ödenmeyen emek zamanı, bu işçileri çalıştıran kapitalistlerin üretken emekçinin ürettiği artı-değerin bir bölümüne el koymasını sağlamakta, böylece artı-değeri gerçekleştirme giderlerini azaltarak, toplamını artırmaktadır.

"Tıpkı işçinin karşılığı ödenmeyen emeğinin, üretken sermaye için doğrudan doğruya artı-değer yaratması gibi ticari ücretlilerin karşılığı ödenmeyen emeği de, tüccar sermayesi için bu artı-değerden bir pay sağlar."[15]

Karşılığı ödenmeyen emeğin olduğu yerde kapitalist sömürü, sömürünün olduğu yerde de işçi sınıfı vardır.

Karl Marx'ın, "Bu toplumun çalışan üyeleri hiçbir şey elde etmezken, her şeyi elde edebilen üyeleri hiç çalışmamaktadırlar!" notunu düştüğü kapitalist toplumda, "Ölesiye çalışma"[16] ile "ölüm-kalım savaşı mahiyetindeki rekabet"[17] öne çıkar(tılır)ken, "Kapitalist üretimin amacı, her zaman, yatırılan asgari sermaye ile, azami artı-değeri ya da azami artı-ürünü yaratmaktan ibarettir; eğer bu amaca, işçilerin aşırı çalıştırılmasıyla varılamıyorsa, sermaye, belirli bir ürünü elden gelen asgari masrafla üretmek, emek-gücünü ve masrafları kısmak eğilimini gösterir," diye ekler Karl Marx...

Sonuçta, işçi sınıfının nesnel varlığı, ilk oluşumundan, bir sınıf olarak yok olacağı zamana kadar aynıdır: Üretim araçlarından yoksun, işgücünü satmak, sömürülmek konumunda olan insan topluluğu. Yapısında ve bileşiminde meydana gelen değişiklikler bu özü değiştirmemektedir.

İşçi sınıfı, kapitalist üretim ilişkileri tarafından sürekli olarak yeniden üretilmektedir. Kapitalizm yalnızca genişlemiş yeniden üretimi değil, temel ilişkisini de bir yanda kapitalist, öte yanda ücretli emekçi olarak yeniden üretmektedir.

Bu çerçevede modern işçi sınıfının ilk habercileri olan küçük üretici emekçiler sınıfı XIV. yüzyılda görülmeye başlamıştı; kapitalizmin doğuş zamanı XVI. yüzyıl olarak kabul ediliyor. Egemen bir dünya sistemi durumuna gelmesi ise sanayi devrimiyle XVIII. yüzyılın sonlarında başladı ve bu süreç ancak XIX. yüzyılın ortalarında tamamlandı.

Sanayi devrimi, burjuvazi ile proletaryanın ilk ve bir bakıma ilkel oluşum dönemlerini tamamlayıp olgun kimlikleriyle karşı karşıya gelmelerinin tarihidir.

"Sanayi devrimi (...) her yerde sınıf ilişkilerine açıklık getirdi, manifaktür döneminden, hatta Doğu Avrupa'da lonca zanaatından kalan çeşitli ara biçimleri kaldırdı; gerçek bir burjuvazi ve gerçek bir büyük ölçekli sanayi proletaryası yarattı ve onları toplumsal gelişmenin önüne itti."[18]

Burjuvaziyle proletarya arasındaki sınıf mücadelesi bu tarihten sonra tüm Avrupa'ya yayıldı.

Sanayi devrimi, burjuvazi ve proletaryanın iki temel sınıf olarak toplumsal gelişmenin öncülüğünü yapmasının tarihsel koşullarını yaratmıştır. Ama bu, Avrupa söz konusu olduğunda bile, işçi sınıfının sayısal çokluğuyla ilgili değildir. Karl Marx ve Friedrich Engels'in 'Komünist Manifesto'yu[19] yazdıkları dönemde sanayi devrimini tamamlamış yalnızca iki ülke vardı: İngiltere ve Belçika. Önemli olan, işçi sınıfının tarihsel ve nesnel bir olgu olarak tarih sahnesine çıkmış olmasıdır.[20]

 

SANAYİ "DEVRİMİ" İLE GEÇİŞ

 

Sanayi "Devrimi", Avrupa'da XVIII. yüzyılda İngiltere'deki uygulanmış endüstriyel-ekonomik gelişimdir. Şüphesiz ki modern çağda gerek ekonomi, gerek teknoloji, gerek tarım açısından oldukça büyük bir etki yaratmış, toplumlara yeni bir ekonomik çağa geçiş anahtarı olmuştur.

O, yalnızca İngiltere sınırları içerisinde değil, tüm Avrupa krallıklarına ve cumhuriyetlerine yayılmış ekonomik "devrim"dir. Sanayi "Devrimi" ile beraber birçok küçük atölye, dev üretim araçlarına yani fabrikalara evrilmiştir. İlk defa buharlı üretim araçları kurulmuştur. XVIII. ve XIX. yüzyıl zaman dilimi içerisinde birçok buharlı makine (lokomotif, tarım araçları, üretim araçları, askeri araçlar) icat edilmiştir.

Sanayi "Devrimi" beraberinde ortaya çıkan teknolojik ve ekonomik kalkınma hareketleri yeni bir sanayi çağını başlatmış, işçi ve burjuva (patron) ayrımının temelini oluşmuş ve işçi sınıfı hareketi tarihin sahnesinde yerini almıştır.

Bu elbette feodalizmden kapitalizme geçiş sürecinde (merkantalizm) süreci zemininde yükseldi.[21]

Böylelikle kırdan kente göç ve kentleşmeyle feodal köylülüğün tasfiyesi ile ücretli emeğin ortaya çıkışının devreye soktuğu "mülksüzleşme-işçileşme" yani "özgür ücretli emek"in oluşması süreci çeşitli yollardan gerçekleşti. (Fransa ve Prusya örneklerindeki üzere...)

Konuyla bağıntılı olarak işçi sınıfının oluşum sürecinde sermayenin ne olduğunu anlayabilmek için metaların dolaşım sürecini incelemek gerekir. Çünkü metaların dolaşımı sermayenin (dolayısıyla da işçi sınıfının) başlangıç noktasıdır. Meta üretimi ve ticaret diye adlandırdığımız gelişmiş meta dolaşımı, sermayenin doğup büyüdüğü tarihsel temeli oluşturur. XVI. yüzyılda oluşmaya başlayan dünya ticareti ve dünya pazarı, sermayenin modern tarihinin de başlangıcıdır.

Metaların dolaşım sürecinin maddi biçimi çeşitli kullanım değerlerinin birbirleriyle mübadelesidir. Bu sürecin iktisadi biçim olarak son ürünü ise paradır. Meta dolaşımının bu son ürünü (para), sermayenin ilk görünüm biçimidir.

Sermaye dolaşım sürecinde her seferinde üzerine bir fazlalık eklenerek büyüyen paranın hareketi süreklidir. Bu süreklilik içinde bizler her bir döngünün sonunda elde edilen artı-değeri göremeyiz, ortada yalnızca büyüyen bir sermaye vardır. Paranın sermaye olarak dolaşımı kapitalizmde başlı başına amaçtır ve değerin büyütülebilmesi de ancak durmadan yinelenen bu hareket sayesinde mümkün olur. "Sermayenin hareketi sınırsızdır ve para sahibi bu sınırsız hareketin bilinçli taşıyıcısı olarak kapitalist hâline gelir. Kapitalistin kesesi, paranın çıktığı ve dönüp geldiği noktadır. Burada kapitalistin arzusu parasıyla daha çok kullanım değerine sahip olmak değil, değeri büyütmektir." Kapitalist böylece "kişileşmiş, irade ve bilinçle yüklü sermaye olarak işlev görür."[22] Onun tek amacı, sermayenin hizmetinde, dur durak bilmeden kâr elde etmek üzere süreci yürütmeye çalışmaktır.

Kapitalizmin erken dönemlerinde ticaretin önemine odaklanan iktisatçılar (merkantilistler) sermayeyi "para doğuran para" diye tanımlamışlardır.

Paranın sermayeye dönüşmesini anlayabilmek için de, paranın geçirdiği değer değişikliğinin bizzat paranın kendisinden ileri gelmediği daha en başta kavranmalıdır. Çünkü para satın alma aracı ve ödeme aracı olarak, yalnızca satın aldığı metaların fiyatlarını gerçekleştirir, o kadar! Ayrıca, satın alınan metanın tekrar satılarak paraya çevrilmesiyle de para sermayeye dönüşmüş olmaz! İşin sırrı para ile satın alınan özel bir metada gizlidir. Paranın değer kazanarak sermayeye dönüşebilmesi için, kullanımı (tüketimi) yeni değer yaratma kaynağı olan özel bir metanın piyasada bulunması gerekir. Ve para sahibi böyle özel bir metayı piyasada bulmuştur. Bu sihirli özel meta, işçinin emek kapasitesi ya da işgücüdür!

Kapitalist üretim süreci, çeşitli kullanım değerlerini yaratan emek süreciyle değişim değeri yaratma sürecinin birliği demektir. Kapitalist üretim süreci meta üretiminin kapitalist biçimidir ve kapitalizm genelleşmiş meta üretimi anlamına gelirken; söz konusu üretim tarzında işgücünün alınıp satılması meta mübadelesi yasasına dayanır. Fakat kuşkusuz bu mübadele, alıcı ve satıcının sözde "eşit hakka" sahip olduğu eşitsiz koşullarda gerçekleşir. İşçi yaşayabilmek için eşitsiz koşullara, düşük ücretlere, uzun saatlere rağmen işgücünü satmak zorundadır. Ne var ki kapitalistin, işgücünün yeniden üretilmesi için gerekli emek-zamanı göz ardı ederek işgününü insafsızca uzatmaya kalkışması, neticede kullanılabilecek toplam emek gücünün tahrip edilmesi anlamına gelir. Kısacası, işgücünün meta mübadelesi yasalarına göre kullanılması ile onun kural tanımaz biçimde yağmalanması ayrı şeylerdir.

Sermaye, üretim sürecinde işgücüne kumanda eder ve kapitalist, işçinin işini düzenli bir şekilde ve uygun bir yoğunluk derecesinde yapmasına dikkat edilmeliyken; sermayenin yaşam süreci, üretim sürecinde "kendi kendini değerlendiren değer" olarak sermayenin hareketinden ibarettir.

Sermaye birikim sürecinin anlaşılabilmesi açısından en önemli husus, sermayenin dolaşım hareketinin bütünselliği içinde kavranmasıdır ki, kapitalist üretim süreci, bir bütün olarak ele alındığında ya da bir yeniden üretim süreci olarak, sadece meta, sadece artı-değer üretmekle kalmaz, sermaye ilişkisinin bizzat kendisini, yani bir tarafta kapitalisti ve diğer tarafta ücretli işçiyi üretir ve yeniden üretir.

 

PROLETARYANIN OLUŞUMU

 

"İşçi sınıfının kendi kendini oluşturması tarihi"[23] çetrefilli bir soru(n)dur.

Bu bağlamda işçi sınıfını, oluşum sürecinde çözümleyip, "sınıf" terimini bütünlüklü bir teorik çerçevede tanımlayarak, terime yüklenen soru(n) ve anlamlara açıklık getirmek "olmazsa olmaz"dır.

Temel önerme olarak, sınıfın, birbiriyle bağlantılı ekonomi-politik bağlamlı dört düzeyden, yapı, hayat tarzı, eğilimler ve kolektif eylemden oluşan bir kavram olarak tanımlanabilir.[24]

Söz konusu zeminde tarihsel oluşuma göz atarsak: 1789 Fransız Devrimi[25] ile burjuvazi, seçme-seçilme hakkı başta olmak üzere bazı temel hakları sadece mülk sahibi erkekler ile sınırlı bir ayrıcalık olarak hayata geçirmiş, bu durum devrimin başarısında burjuvaziyle birlikte mücadele eden ve tamamı mülksüz olan işçi sınıfı açısından büyük bir hayal kırıklığı yaratmıştır. Ancak bu olumsuz gelişme, tarih sahnesine dönemin hızla büyüyen gücü olan işçi sınıfına tarihi bir ders vermiştir. Bu tarihsel dersin en önemli sonucu, işçilerin burjuvaziden ve onun uzantılarından ayrı ve bağımsız bir sınıf olarak örgütlenmedikçe, burjuvazinin tahakkümü ve etkisinden kurtulmalarının mümkün olmamasıdır. Bu durumun sonraki döneme yansıyan en somut sonucu, işçilerin burjuvaziden, sermayeden bağımsız olarak örgütlenme ihtiyacının artması olmuştur.

XVIII. yüzyılın sonlarından itibaren hızla büyüyen işçi sınıfı, zaman içinde sınıf kardeşleriyle birleşerek örgütlenmeye başlamış, önceleri patronlara karşı birleşmiş, sonrasında patronların çıkarlarını koruyan kapitalist sisteme karşı sendikalar kurmaya başlamıştır.

XVIII. yüzyılın sonlarında Avrupa'da yaşanan köklü değişimler; biri İngiltere'de, diğeri Fransa'da birbiriyle sıkı ilişkili iki önemli olay olan Sanayi "Devrimi" ve Fransız devriminin getirdiği ekonomik, toplumsal ve politik değişimlerle sınıf mücadelesindeki yeni dönemin başlangıcı olmuştur. Sanayi "Devrimi", teknolojinin üretimde kullanılmasıyla ortaya çıkan ekonomik devrimle İngiltere'de başlamış ve Fransa'daki siyasal devrimle bütünleşmiştir. Burjuvazi önce Sanayi "Devrimi", ardından Fransız devrimi ile ekonomik ve siyasal olarak güçlendikçe, geçmişte kendisiyle birlikte hareket eden işçi ve köylüleri dışlamış, bir anlamda, sonrasında sınıf mücadelelerinin içeriği ve şiddetini belirleyecek ilk adımları bizzat atmıştır.

XVIII. yüzyılın son çeyreği ve XIX. yüzyılın ilk yarısında işçiler, patronların büyük baskısı ve cezalandırma uygulamaları altında çalıştırılmıştır. Fabrika sisteminin ilk ortaya çıktığı zamanda fiziksel güçleri nedeniyle ve uzun süre çalışmaya uygun oldukları için önce sadece erkek işçiler fabrikalarda istihdam edilmiş, işçilerin birbiriyle rekabeti sonucunda ücretlerin sürekli olarak düşmesinin kaçınılmaz sonucu olarak zaman içinde kadın ve çocuklar da fabrika yaşamına katılmak zorunda kalmışlardır. Bu dönemde sayıları hızla artan yüz binlerce işçi, üretim araçlarının mülkiyetini elinde bulunduran kapitalistler tarafından acımasızca sömürülmüş, pek çoğu toplama kamplarından farksız olan fabrikalarda kölelik koşullarında çalışmışlardır. Eski zanaatkârlar ve evde iş yapanla

  Bu yazı 9190 defa okunmuştur.
  FACEBOOK YORUM
Yorum
  YAZARIN DİĞER YAZILARI
PUAN DURUMU
Takım O G M B A Y P AV
1 Galatasaray 30 26 1 3 68 20 81 +48
2 Fenerbahçe 30 25 1 4 79 25 79 +54
3 Trabzonspor 30 15 11 4 51 40 49 +11
4 Beşiktaş 30 14 12 4 40 36 46 +4
5 Kasımpaşa 30 12 11 7 53 55 43 -2
6 Başakşehir FK 30 12 12 6 38 35 42 +3
7 Çaykur Rizespor 30 12 12 6 36 47 42 -11
8 Antalyaspor 30 10 9 11 35 33 41 +2
9 Adana Demirspor 30 9 9 12 46 39 39 +7
10 Alanyaspor 30 9 9 12 38 42 39 -4
11 Sivasspor 30 9 10 11 36 43 38 -7
12 Samsunspor 30 10 14 6 35 41 36 -6
13 Kayserispor 30 10 11 9 36 43 36 -7
14 MKE Ankaragücü 30 7 11 12 36 39 33 -3
15 Hatayspor 30 7 11 12 36 40 33 -4
16 Konyaspor 30 7 11 12 31 42 33 -11
17 Gaziantep FK 30 8 15 7 34 44 31 -10
18 Fatih Karagümrük 30 7 14 9 34 38 30 -4
19 Pendikspor 30 7 15 8 34 61 29 -27
20 İstanbulspor 30 3 20 7 22 55 13 -33
Takım O G M B A Y P AV
1 Eyüpspor 27 21 5 1 64 23 64 +41
2 Göztepe 27 17 5 5 45 15 56 +30
3 Sakaryaspor 27 13 6 8 41 28 47 +13
4 Çorum FK 27 13 8 6 44 28 45 +16
5 Kocaelispor 27 13 8 6 39 31 45 +8
6 Bodrumspor 27 12 7 8 35 19 44 +16
7 Boluspor 27 12 8 7 26 28 43 -2
8 Bandırmaspor 27 11 8 8 37 24 41 +13
9 Gençlerbirliği 27 10 7 10 31 26 40 +5
10 Erzurumspor FK 27 10 7 10 26 21 37 +5
11 Ümraniyespor 27 9 12 6 32 39 33 -7
12 Keçiörengücü 27 8 11 8 24 33 32 -9
13 Manisa FK 27 7 10 10 33 33 31 0
14 Şanlıurfaspor 27 6 12 9 23 30 27 -7
15 Tuzlaspor 27 7 14 6 26 43 27 -17
16 Adanaspor 27 8 16 3 21 40 27 -19
17 Altay 27 5 19 3 12 55 15 -43
18 Giresunspor 27 2 21 4 12 55 7 -43
Takım O G M B A Y P AV
1 Esenler Erokspor 30 21 5 4 67 26 67 +41
2 Bucaspor 1928 30 18 3 9 46 19 63 +27
3 Van Spor FK 30 19 5 6 50 31 63 +19
4 1461 Trabzon FK 30 16 6 8 56 32 56 +24
5 Yeni Mersin İdman Yurdu 30 15 6 9 42 25 54 +17
6 Ankaraspor 31 14 6 11 39 26 53 +13
7 Ankara Demirspor 30 13 12 5 35 32 44 +3
8 Karacabey Belediye Spor 31 11 10 10 32 29 43 +3
9 Beyoğlu Yeniçarşıspor 30 12 13 5 35 31 41 +4
10 Diyarbekir Spor 30 11 12 7 32 30 40 +2
11 Kırklarelispor 31 9 12 10 24 34 37 -10
12 Hes İlaç Afyonspor 30 8 11 11 18 28 35 -10
13 Nazilli Belediyespor 31 10 13 8 35 49 35 -14
14 Altınordu 30 8 12 10 34 31 34 +3
15 Serik Belediyespor 31 8 13 10 25 34 34 -9
16 Zonguldak Kömürspor 30 7 15 8 29 49 26 -20
17 Kırşehir Futbol SK 31 5 20 6 28 61 21 -33
18 Bursaspor 30 5 17 8 22 50 20 -28
19 Adıyaman FK 30 3 22 5 20 52 14 -32
Takım O G M B A Y P AV
1 Aliağa Futbol A.Ş. 24 17 0 7 50 12 58 +38
2 Kepezspor FAŞ 23 18 1 4 47 11 58 +36
3 52 Orduspor FK 24 12 7 5 30 22 41 +8
4 Ayvalıkgücü Belediyespor 23 11 6 6 28 19 39 +9
5 Edirnespor 23 11 8 4 37 22 37 +15
6 İnegöl Kafkas GK 23 9 6 8 24 23 35 +1
7 Mardin 1969 Spor 23 10 9 4 31 26 34 +5
8 K.Çekmece Sinopspor 24 9 9 6 33 25 33 +8
9 Artvin Hopaspor 23 8 8 7 30 22 31 +8
10 Karabük İdmanyurdu Spor 23 9 10 4 21 31 31 -10
11 Talasgücü Belediyespor 24 8 14 2 24 37 26 -13
12 Kırıkkalegücü FK 23 6 12 5 18 29 23 -11
13 Gümüşhanespor 24 4 11 9 18 37 21 -19
14 Malatya Arguvanspor 23 2 17 4 9 40 10 -31
15 Tarsus İdman Yurdu 23 2 18 3 16 60 9 -44
Tarih Ev Sahibi Sonuç Konuk Takım
 02/04/2024 İstanbulspor vs Çaykur Rizespor
 02/04/2024 Antalyaspor vs MKE Ankaragücü
 02/04/2024 Galatasaray vs Hatayspor
 02/04/2024 Gaziantep FK vs Alanyaspor
 03/04/2024 Sivasspor vs Fatih Karagümrük
 03/04/2024 Fenerbahçe vs Adana Demirspor
 03/04/2024 Kayserispor vs Kasımpaşa
 03/04/2024 Konyaspor vs Trabzonspor
 04/04/2024 Başakşehir FK vs Beşiktaş
 04/04/2024 Samsunspor vs Pendikspor
Tarih Ev Sahibi Sonuç Konuk Takım
 02/04/2024 Keçiörengücü vs Çorum FK
 02/04/2024 Şanlıurfaspor vs Sakaryaspor
 02/04/2024 Boluspor vs Gençlerbirliği
 02/04/2024 Manisa FK vs Bodrum FK
 03/04/2024 Tuzlaspor vs Ümraniyespor
 03/04/2024 Adanaspor vs Eyüpspor
 03/04/2024 Altay vs Bandırmaspor
 03/04/2024 Kocaelispor vs Göztepe
 04/04/2024 Erzurumspor FK vs Giresunspor
Tarih Ev Sahibi Sonuç Konuk Takım
 03/04/2024 Diyarbekir Spor vs Nazilli Belediyespor
 03/04/2024 Esenler Erokspor vs Beyoğlu Yeniçarşıspor
 03/04/2024 Hes İlaç Afyonspor vs Altınordu
 03/04/2024 Kırklarelispor vs Bucaspor 1928
 03/04/2024 Kırşehir Futbol SK vs Adıyaman FK
 03/04/2024 Van Spor FK vs Ankaraspor
 03/04/2024 Yeni Mersin İdman Yurdu vs Karacabey Belediye Spor
 03/04/2024 Zonguldak Kömürspor vs Bursaspor
 03/04/2024 1461 Trabzon FK vs Ankara Demirspor
 03/04/2024 Kırklarelispor - Bucaspor 1928 Kırklarelispor ligde evindeki son 5 maçında hiç kaybetmedi  Kırklarelispor yenilmez
 03/04/2024 Diyarbekir Spor - Nazilli Belediyespor Diyarbekir Spor ligdeki son 5 maçında hiç kazanamadı  Nazilli Belediyespor yenilmez
 03/04/2024 Van Spor FK - Ankaraspor Van Spor FK ligde evindeki son 7 maçını kazandı  Van Spor FK kazanır
Tarih Ev Sahibi Sonuç Konuk Takım
 03/04/2024 Artvin Hopaspor vs Edirnespor
 03/04/2024 Ayvalıkgücü Belediyespor vs Gümüşhanespor
 03/04/2024 K.Çekmece Sinopspor vs İnegöl Kafkas GK
 03/04/2024 Malatya Arguvanspor vs Kepezspor FAŞ
 03/04/2024 Mardin 1969 Spor vs Aliağa Futbol A.Ş.
 03/04/2024 Tarsus İdman Yurdu vs Kırıkkalegücü FK
 03/04/2024 52 Orduspor FK vs Karabük İdmanyurdu Spor
 03/04/2024 52 Orduspor FK - Karabük İdmanyurdu Spor 52 Orduspor FK ligde evindeki son 5 maçını kazandı  52 Orduspor FK kazanır
 03/04/2024 Tarsus İdman Yurdu - Kırıkkalegücü FK Kırıkkalegücü FK ligde deplasmandaki son 8 maçında hiç kazanamadı  Tarsus İdman Yurdu yenilmez
HABER ARŞİVİ
GAZETEMİZ
Tüm Anketler
Web sitemize nasıl ulaştınız?
ŞANS OYUNLARI
BİZİ TAKİP EDİN
  • YUKARI