Dr. Gergerlioğlu Gündemdeki Konuları ÖFG TV de Değerlendirdi!

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Kocaeli Milletvekili ve TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Üyesi Ömer Faruk Gergerlioğlu ÖFG TV de gündemle ilgili değerlendirmeler yapmıştır!
 Tarih: 06-05-2020 12:36:48
Dr. Gergerlioğlu Gündemdeki Konuları ÖFG TV de Değerlendirdi!

Evine ekmek götürmek zorunda olan Ali El Hemdaniyi kalbinden tek kurşunla öldürdüler.

Adana'da bir genç insan 19 yaşında Suriyeli bir mülteci Ali El Hemdani gelir temin etmek için bir çalışma işine girmiş ve 19 yaşında olduğu için de sokağa çıkma yasağı var. Eve ekmek götürmesi lazım çalışması lazım. Ali El Hemdani kaçak bir şekilde çalışıyordu. Polisi görünce kaçmaya başladı ve polis silahını doğrulttu 3 metreden Ali El Hemdani'yi tek kurşunla kalbinden vurdu. Ali El Hemdani oracıkta yere yığıldı kurtarma çalışmaları boşunaydı. Ali El Hemdani götürüldüğü hastanede son nefesini verdi. Evet görüntüleri izlediğimiz zaman gerçekten son derece çarpıcı son derece üzücü görüntülerdi. Çünkü kanlar içinde gencecik bir insan ve kalp bölgesinde bir kurşun değdiği ve sere serpe yerde yatmış bir genç insan onun başında kurtarma çalışmaları can kurtarma çalışmaları suni teneffüs yapmaya çalışan sağlık görevliler ve polisler vardı. Şimdi biz bu konuyu son derece vahim buluyoruz çünkü polisin çok rahat bir şekilde ateş açma yetkisi son zamanlarda iyice arttı. Bakın polis vazife ve selahiyetleri kanununda zaten polislerin yetkileri arttırılmış durumdaydı ama son zamanlarda bu iktidar döneminde iyice bu yetkiler fiilen daha da aşırı bir şekle getirildi. İşte Baran Tursun olayı yaşandı. Baran Tursun biliyorsunuz belki yaralı belki arabasının lastiğine kurşun sıkılarak durdurulabilirdi ama öldürülerek durduruldu. Dilek Doğan arama yapılan bir evde çok rahat bir şekilde polis kurşunlarıyla katledildi. Kemal Korkut Diyarbakır'da Newroz'da hepimizin gözleri önünde vurularak ölümünü izlediğimiz bir kişiydi. 2007 ve 2020 yılları arasında 403 kişi polis kurşunuyla vurulmuş değerli arkadaşlar! Bu çok yüksek bir sayı. Şimdi bu polislerin kaçı hakkında soruşturma açıldı ve kaçı hakkında bir sonuca varıldı. Bunu bilemiyoruz ama bir çok yerde bu olaylar oluyor. İşte mesela Şırnak'ta Furkan ve Muhammet Yıldırım isimli 2 kardeşi ezerek öldürmüştü polisler ve olayın failine sadece 19 bin TL para cezası verilmişti. Yine aklımızda kalan ölen gencecik insanların polis veya asker kurşunuyla vurulduğu hadiseler geliyor. Ceylan Önkol, Enes Ata, Berkin Elvan, Helin Şen ve Miray bebek Helin Şen'in vurulduğu yerde gören bir insanın onu kan ve kemik parçalarının başında Helin Şen cinayeti konusunda önemli bir çalışma yürüteceğine söz vermiş bir insanım. Helin Şen unutulmayacak bir isim yine Miray Bebek Cizre'de ateş altında kucakta iken vurulan bir bebekti. Bütün bunlar polis vazife ve salahiyetleri kanunun son derece rahat ve keyfi fevri bir şekilde kullanıldığını gösteriyor. Ne oldu sonuçta Ali El Hemdani hayatını kaybetti ve gerçek bir soruşturma yapılacak mı bunu merak ediyoruz. Biz bununla ilgili bugün bir soru önergesi verdik. Ali El Hemdani'nin polis kurşunuyla vurulduğu doğru mudur? Diye sorduk? Bu polis memuru halen görevine devam ediyor mu? Vali beyin bir açıklama yaptı dedi ki olay kaza ama bu onun yetkisinde olan bir şey değil soruşturma sonrası kaza mı kasten mi taksirden mi olduğu o zaman ortaya çıkar ama yetkililerin tavrı en başta bir ihsası rey gösterme şeklinde ceyeran ediyor. Ali El Hemdani'ye karşı polis niye çok rahat bir şekilde silah kullandı? Baran Tursun, Kemal Korkut cinayetlerinin zanlıları hakkında bir şey yapılmış mıydı? Silahsız sivillerin böyle polis kurşunlarıyla öldürülmemesi için başka ne yapmak gerektiğini biz tekrar soruyoruz değerli arkadaşlar.

Ben hayatım boyunca yalan konuşmadım. Sözde Arif Yıldırım konusunda soruşturma açılmıştı. Hakkımda Soruşturma yok ama yalan söyleyen devletin savcısı Adalet Bakanlığı var!

Bugün size önemli bir konuyu açıklayacağım, maalesef Türkiye'de hukukun olmadığına dair bir başka vesikayı size sunacağım. Hem Covid-19 vakalarıyla ilgili bir durum bu hem de ülkemizde yargının nasıl siyasallaşmış olduğunu ve bomboş kararlara nasıl imza attığını ve bazen de bu kararları nasıl bir tehdit olarak kullandığını anlatmak istiyorum. Bugün size bu açıklamam önemli bir açıklama lütfen dikkatle dinleyin! Bundan yaklaşık 35 gün önce ben kamuoyuna bir açıklama yapmıştım Arif Yıldırım Sincan Cezaevi'nden Bilkent Şehir Hastanesi'ne giderek Korona Virüs enfeksiyonu nedeniyle tedavi alan bir tutuklu hasta olduğunu söylemiştim. Bu tabi cezaevlerinden gelen ilk korona Virüs haberiydi dikkat çekmişti çünkü Bakanlık bu vakaları gizlemeye çalışıyordu. Biz de böyle bir vaka olduğunu tespit etmiş sizlere bunu haber vermiştik, 23 Mart'ta hastaneye yattığını biliyorduk. Bunu kamuoyuna duyurmamızdan sonra Ankara Cumhuriyet Savcılığı bir açıklama yaparak A.Y. isimli (Arif Yıldırım'ı kastediyor) kişinin tetkik ve tedavilerinin yapıldığını ve gereken çalışmaların yürütüldüğünü belirtti. Bu bilgileri veren benim hakkımda da bir soruşturma başlatılacağını Anadolu Ajansı kanalıyla kamuoyuna duyurdu. Biz de bunun üzerine hastaneden araştırma yaptık Arif Yıldırım'ın bizim dediğimiz gibi Sincan Cezaevi'nden Bilkent Şehir Hastanesi'ne getirildiğini öğrendik ve bunu kamuoyuna açıkladık! Savcılık yetkilileri mahcup oldular demek ki daha sonra bir başka açıklama yapmadılar daha doğrusu yapamadılar. Çünkü gerçeğin çıplak yüzü apaçık ortaya çıkmıştı Arif Yıldırım 23 Mart'tan itibaren Korona Virüs yoğun bakım servisinde yatıyordu. Korona Virüs tedavisi alıyordu ve ardından günler geçti. Biz çalışmalarımızı sürdürdük ve daha sonra öğrendiğimiz bilgiler yine son derece çarpıcıydı. Bizi doğrulayıcıydı. Kamuoyuna cezaevlerinde bir Korona Virüs vakası olduğunu ilk kez duyuran Milletvekili idim ve hakkımda soruşturma başlatıldığı haberleri uçurulmuştu. Biz olayı derinlemesine araştırdığımızda şunu gördük Arif Yıldırım 23 Mart günü Sincan Cezaevi'nden Bilkent Şehir Hastanesi'ne kaldırılmış ve 3 Nisan gününe kadar Korona Virüs tedavisi almıştı. Durumu daha da kötüleşince acil yoğun bakım servisine kaldırılmıştı. 6 Mart'a kadar ve tedaviler sürdürülmüştü ve daha sonra bu tedaviler devam ederek 13 ve 14'ünde de acile kaldırıldığını gördük tespit ettik. Bunları ve ayın 14'ünde de Arif Yıldırım isimli kişinin vefat ettiği haberini aldık bu arada cezaevi yetkilileri Korona Virüs olmadığını iddia ettikleri Arif Yıldırım'ın infaz erteleme işlemlerini hızlıca yapmışlar. Başka ağır hastalar da bu infaz erteleme işlemleri nedense hiç yapmazlar. Çok ağırdan alırlar ama bu vakadan bizim bu olayı haber vermemizden tedirgin olmuşlar demek ki, cezaevlerinde korona virüs vakaları olduğunu apaçık ortaya çıkmasından rahatsız olmuşlar demek ki! Bakın 23 Mart'ta korona virüs tedavisine başlanan hastanın 8 nisanda infaz ertelemesi gelmiş. Cezaevine çıkışı 9 Nisan'da cezaevinden tahliye edilmiş ama belli ki bu kişi halen hastanede ve daha sonra kurtarılamayarak hayatını kaybetmiş. 35-40 gün önceki hikayenin sonu bu değerli arkadaşlar! Ben Ömer Faruk Gergerlioğlu olarak gerçeklerin peşini ısrarla inatla takip eden bir insanım. Gerek siyasi hayatımda gerek sivil toplum hayatımda, gerek gazetecilik köşe yazarlığı yaptığım yıllarda gerekse de tıbbi yıllarda bir işin peşini ısrarla sonuna kadar takip etmişimdir ve ederim! Bakın bu takibimiz Ankara Cumhuriyet Savcılığı'nın yalanını ortaya çıkarmıştır. Ankara Cumhuriyet Savcılığı'nın hastanede yattığını gizlediği bir vakanın hastanede yattığını ispatlamamıza dönüşmüştür. Bu vakanın ceza tevkif işleri genel müdürlüğü ve adli tıp eliyle hızlı bir şekilde infaz erteleme verilerek tahliye edildiği tarafımızca tespit edilmiştir. Daha sonra da bu güya pek bir şeyi olmadığı beyan edilen hastanın daha sonra Korona Virüs tedavisi alırken vefat ettiğini de öğrenmiş oluyoruz. Bu arada yine ilginç bir vaka bu kişi Korona Virüs tedavisi alırken vefat etmesine rağmen ve göğüs hastalıkları uzmanı olarak akciğer tomografisinde bariz bir şekilde Korona Virüs bulguları görüntüleri olmasına rağmen kayıtlara böbrek yetmezliği veyahut da kanama olarak girdiğini görüyoruz. Bu ne demek? Demek ki Korona Virüs vakaları gizlenmeye çalışılıyor. Evet bu vaka baştan sona gizlenen bir vakaydı ve skandal bir vakaydı. Baştan sona bu vaka gizlenmiştir ve Türkiye'de Sağlık Bakanlığı'na ait kayıt sisteminin ne denli ciddi olduğunu gösteren önemli bir bulgudur değerli arkadaşlar! Çünkü Korona Virüs tedavisi alırken ölen bir kişiye Korona Virüs denmemiş bu tedaviyi almasına rağmen! Çünkü Korona Virüs testi menfi bile çıksa klinik bulgularla Korona Virüs olarak değerlendiriliyor tıbbi olarak ama en sonunda kayıtlara Viral Pnömoni (böbrek yetmezliği) gastrik kanama gibi tanımlarla yapılıyor. Bu ne demek? Yani kayıtlarda bu kişi korona virüs dolayısıyla ölmediği anlamına geliyor. Başta söyledikleri gerçek dışı beyanı devam ettirmiş olan yetkililer karşımıza çıkıyor ama biz esaslı bir araştırma sonucu bu gizlenmeye çalışılan vakanın baştan itibaren 23 Mart'tan itibaren hastaneye uzun bir süre yattığını infaz erteleme aldığını ve ardından da vefat ettiğini kamuoyuna açıklamış olalım! Bu benin açımdan önemli bir olaydır neden çünkü güya: "Ömer Faruk Gergerlioğlu kamuoyuna yalan attı." denilerek hakkımda soruşturma başlatıldı. Biz yılmadık boyun eğmedik bu zalimce uygulamalara ve gerçeği ispat ettik bu kişinin hastanede yattığını ve cezaevlerinde Korona Virüs vakalarının başladığını ispat etmiş olduk buradan tüm kamuoyuna tekrar ve tekrar duyuruyorum değerli arkadaşlar!

Yargıtay onamıyor cezaevi gözlem kurulları uyduruk gerekçelerle muhalifleri denetimli serbestlikten yararlandırmıyor! Adalet eğer devletin temeliyse görünen o ki adalet gitmiş devlet iktidarın elinde çökmüştür!

Son günlerde cezaevlerinden bize çok yana yakıla şikayetler geliyor. Biliyorsunuz cezaevlerindeki Korona Virüs vakalarını anlatacağım ama ondan önce çok zalimce bir uygulama yapılıyor. Düşünün ceza almışsınız cezanızı çekmişsiniz ve denetimli serbestliğe çıkma zamanınız gelmiş ama Yargıtay tarafından kararın onanmadığı işlem görmediği seni denetimli serbestliğe çıkaramayız diyorlar. Ya o zaman şimdiye kadar onasaydınız ben daha cezamı çektim niye fazladan yatayım diyorsunuz! Hayır kardeşim Yargıtay onayacak! Peki Yargıtay çalışsın kararıma baksın diyorsunuz? Yargıtay tatilde diyorlar! Yani neresinden baksanız gerçekten çok üzücü bir olay. Şu anda boş yere fazladan cezaevinde yatan insanlar var. Veyahut da neler yaşanıyor kişi cezası bitmiş denetimli serbestliğe ayrılması lazım. Cezaevi gözlem kurulu vay efendim sen örgüt koğuşundasın sana kanaat getirmedik biz tarafsız koğuşa geçmedin. Veyahut da tarafsız koğuşa geçse bile sen oraya numaradan geçmiştin! Ben senin örgütten ayrıldığına inanmıyorum diyerek kişinin denetimli serbestliğe çıkmasını engellemiş oluyor. Bu büyük bir zulümdür arkadaşlar. Gerçekten bir zulümdür, şiddetle kınıyorum. Binlerce böyle insan var. Bize böyle çok başvuru geliyor. Gerçekten bu büyük bir zulümdür. Bir an evvel bunun bitirilmesi lazım bunu net bir şekilde ve sert bir şekilde de söylüyorum. İnsanlara eza üstüne eza cefa üstüne cefa çektirmeyin! Ceza vermişsiniz ceza size az gelmiş yine ceza çektirmeye çalışıyorsunuz. Bu nasıl zalimliktir anlamak mümkün değil. Aynı zamanda şöyle vakalar da duyuyoruz : "Yargıtay onadığı halde kişinin süresi bittiği halde denetimli serbestliğe çıkması gerektiği halde efendim işlemler gecikti, memurlar yok, bize emir gelmedi yok öyle böyle..." denilerek de tahliyesi yapılmayan insanlar olduğunu biliyoruz. Gerçekten yargının bu denli acımasız bir siyasallaşma içine girmesi kabul edilecek bir durum değil. Bu hal adalet devletin nasıl temeliyse şunu gösterir bu devletin temeli çökmüştür! Bunu net bir şekilde gösterir. Yargısal makamların kişiye zulmetmekle kişinin ayağına çelme takmakla meşgul olduğunu gösterir ve son derece üzücüdür değerli arkadaşlar!

Mustafa Koçak hayatını kaybetti bir Ramazan Sahuru ilk sahura kalktığımız gün 10 ay boyunca oruç tutan Mustafa Koçak aramızdan ayrılıyor onu duymayan milyonlar bir ramazan orucuna başlıyordu!

Yargısal makamlar daha başka nelere imza atıyor bunu hepimiz son derece acı bir şekilde izliyoruz değerli arkadaşlar. Yüreğimiz yandı son günlerde! Geçtiğimiz hafta bir olayı hatırlıyoruz aylardır takip ettim. Bu vakayı 10 aydır takip ettim. O yüzden benim için çok önemliydi değerli arkadaşlar! En az ailesi kadar çok üzüldüğümüz bir vakadır. Adil olmayan bir yargılanma sonucu cezaevine atılan müebbet hapis cezasına çarptırılan Mustafa Koçak'ı biliyorsunuz. Mustafa Koçak cezaevindeki hali bu ama normaldeki hali şöyle bir şeydi neşeli ve yapılı bir gençti. Açlık grevine girdi eridikçe erimeye başladı Mustafa Koçak. Annesi de babası da buraya geldi onlarla da ÖFG TV Programı yaptık çok çok üzüldük gerçekten. Ciğeri yanan bir anne baba vardı karşımızda. Ondan önce vefat eden açlık grevcisi Grup Yorum'un solisti baskılara karşı direnen Helin Bölek'i biliyorduk ve Helin Bölek'de acımasızca kurban edilmişti. Basit bir takım isteklerin yerine getirilmesi gözardı edilmiş ve Helin Bölek ölüme terkedilmişti. Biz Helin Bölek'in durumunu aylarca takip ettik. 10 aya yakın takip ettik Helin Bölek'in annesini burada misafir ettik. Kızının durumunu anlatması için ayrıntılı olarak onlara söz hakkı verdik. Helin Bölek ve Bahar Kurt ile canlı yayın programları yaptık. Kamuoyuna seslerini iletmelerini canlarını kaybetmemelerini istedik çünkü gerçekten onların ölmesini istemiyorduk. Onlar önemli bir adalet direnişi sergiliyorlardı ama bunun sonucunda da ölmelerini biz kesinlikle istemiyorduk. Buna rağmen Helin Bölek ve Mustafa Koçak aramızdan ayrıldı. Hayatını kaybetti bir Ramazan Sahuru ilk sahura kalktığımız gün 10 ay boyunca oruç tutan Mustafa Koçak aramızdan ayrılıyor onu duymayan milyonlar bir ramazan orucuna başlıyordu! Bu gerçekten bizim içimizi sızlatıyordu. Çünkü oruç demek fedakarlık demektir. Oruç demek diğerkâmlık demektir. Oruç demek nefsini terbiye etmek ve başkasını anlayabilmek empati yapabilme sanatıdır. Bunu 10 aydır yapamayan bu toplum ramazan ayına orucuna neşeyle başlayabildi. O gün Mustafa Koçak aramızdan ayrılmıştı ama biz Mustafa Koçak'ların aramızdan ayrılmasını kabul edemiyoruz.

Ben dünya görüşü olarak Ölüm Oruçlarını tasvip etmediğim bellidir. Ancak bir insanın düşüncesi ve inançları uğruna fedakârlık yapması açlığa razı olmasına her zaman saygı duyarım. İbrahim Gökçek'i yaşatalım!

3. açlık grevi direnişçisi İbrahim Gökçek şu anda gündemimizde 323 günü bulmuş aç bu insan açlık grevi yapıyor. Grup Yorum üzerindeki baskıları dindirebilmek için gidermek için canını ortaya koymuş bu insan. Bu eyleme katılırsınız katılmazsınız bu ayrı bir olay ama bu insan bir baskıya karşı önemli bir direniş gösteriyor. Bunu saygıyla karşılamak lazım. Biz de belki baskılara uğradık açlık grevi yapmadık ama hani benim çok tasvip edebileceğim bir şey değil ama tasvip etsem de etmesem de ben açlık grevlerini saygıyla karşılarım. Her zaman saygıyla değerlendiririm. Çünkü bir insan düşüncesi uğruna inançları uğruna değerli uğruna büyük bir fedakârlık yapmakta ve açlığa razı olmaktadır. Böylesi bir tavrı dikkatle takip etmek ve bu insanın duyulmayan sesini kamuoyuna duyurmayı vazife bilirim. O yüzden bu insanları aylarca yakından takip ettim gerek cezaevinden gerek cezaevinden çıktıkları zaman ve bu açlık grevinde bu insanlar kamuoyunda ne söylemek istiyor onların tercümanı olmaya çalıştık değerli arkadaşlar.

Sanatçı İbrahim Gökçek, Av. Ebru Timtik ve Av. Aytaç Ünsal ölüm orucundalar! Sadece adalet istiyorlar!

Biliyorsunuz Helin Bölek ve İbrahim Gökçek beraber açlık grevi yapmıştı. Helin Bölek aramızdan ayrıldı! İbrahim Gökçek devam ediyor ve halen devam eden açlık grevcisi insanlar var avukatlar var bakın Ebru Timtik, Aytaç Ünsal yine açlık grevine devam ediyor 2 avukat hukuksuzluğa karşı adaletsizliğe karşı açlık grevine devam eden insanlar bunlar bu insanlar topluma bir şey söylemek istiyor ona kulak kabartmak lazım kulaklarımızı tıkadığınız oranda bu insanlar ölecek ve büyük bir vicdan azabı hissedeceksiniz,Helin Bölek öldü, Mustafa Koçak öldü tüm çırpınışlarımıza tüm onların sesini duyurmamıza rağmen bu toplum maalesef vicdanını harekete geçiremedi ve onların sesini duymadı şimdi bu topluma diyoruz ki İbrahim Gökçeklerin,Ebru Timtiklerin,Aytaç Ünsalların sesini duyma zamanıdır lütfen bu insanları ölüme terketmeyelim değerli arkadaşlar.

Halime Gülsu ve Muzaffer Özcengiz ölümlerinden önce cinayetlerini yazan iki mahpus!

Ben size bugün önemli bir yıldönümünde 2 merhumu anlatacağım değerli arkadaşlar. Benim şahsi tarihimde unutulmaz 2 isim, milletvekilliği hayatımda sürekli andığım ve cezaevlerindeki sağlık hakkı ihlallerinin sembol isimleri bunlar kim bunlar? Evet birincisi Halime Gülsu Halime Gülsu 30 yaşlarında bir İngilizce öğretmeniydi ve Sistemetik Lupus hastasıydı. Gözaltına alındı. Gözaltına alınma gerekçesi mağdur insanlara pasta, börek yaparak yardımcı olmaktı. Hasta olduğunu söyledi. Beni tutuklamayın dedi ağır hastalığım var gerçekten çok ağır bir hastalıktır. Benim takibim doğru olmaz. Ne olur beni tutuksuz yargılayın dedi. Dinlemediler onu gözaltında kötü bir muameleye tabi tuttular ilaçlarını talep etmediği halde ilaçlarını talep etmiş gibi yaptılar cezaevine attılar. İlaçlar yine gecikti kullanamadı. Eksik kullandı. Bir gün kullandı üç gün kullanamadı ve hastalığı ilerledi. Çünkü bu hastalık böyle bir hastalıktır ilacı düzgün kullanmazsanız hastalık ilerler, ilerlemeye başlar. Halime Gülsu'nun annesiyle gördüğümüz bekar bir kadındı ve cezaevinde hastalığı ilerliyordu kötüleşiyordu. O hastalığı kötüleşse de doğru dürüst hastaneye götürülmüyordu ve en sonunda kendisi kötüleştiği zaman hastaneye götürülmeye başlandı ama boşunaydı. Çünkü artık iş işten geçmiş ve hastalık tedavi edilemez aşamaya gelmişti. Halime cezaevinde koğuşta kendinden geçiyor ve nefes darlığına uğruyor zor hastaneye yetiştiriliyor tekrar cezaevine getiriliyor tekrar götürülüyor iyi bir bakım göremiyor ve kötü bir hale düşüyordu. O yaşadığını biliyordu beni kendi doktoruma götürün Romatoloji doktoruna götürmeniz lazım. Beni pratisyen hekimlerine dahiliye uzmanlarına değil benim hastalığımı anlayacak bir Romatoloji uzmanına götürmeniz lazım diyordu ama onu götürmüyorlardı. Son günlerinde artık götürüldü ama her şey için çok geçti Halime Gülsu ölümünden 4 gün önce bir mektup yazdı! Bu çok önemliydi ben size bu mektubu okumak isterim çünkü onun ölüm yıldönümü 28.04.2018. Halime Gülsu vefat etmişti şimdi 2 yıl öncesine gidelim ve o merhumun yetkililere daha doğrusu insanlığa yazdığı mektubu bir okuyalım bakalım benden dinleyin: Başbakanlık İletişim Merkezi'ne yazmış: "

20.02.2018 günü Mersin'de bulunan ikametimden, Mersin Emniyeti'nde çalışan sonradan TEM Şube Müdürlüğü'nde çalıştıklarını öğrendiğim polis memurları beni gözaltına alacakları zaman acele ettirdiklerinden sadece 1 haftalık kalan sistemik LUPUS teşhisi sebebi ile kullandığım ilaçlarımı zorla alabildim. Acele ettirildiğim için aileme bitmek üzere olan ilaçlarımı derhal temin etmeleri için bilgi veremedim. Hatta ana ilacımı da yanıma alamadım. Sistemik LUPUS hastalığı; bağışıklık sistemi kendi vücut dokularını tanımayarak yabancı bir madde olarak görüp saldırmaktadır. Vücudum aşırı derecede antikor üreterek savunma sistemi ile kendi kendisini öldürmektedir. Bu durum öncelikle kan seviyesinin hızlı bir şekilde düşüşüne sebebiyet vermekle birlikte, eklem ağrıları halsizlik, yorgunluk, güçsüzlük, kendi başına hayatımı minimum düzeyde dahi idame ettiremeyecek düzeye getirmektedir. Teşhis sonrası ilaç tedavisi başladığında ise düzenli olarak haftalık ve günlük olarak kullanılması gereken ilaçlar vardır. Yine hastalığın sürekli doktor kontrolünde olup, tetkikler ile değerlerin karşılığında ilaç etken maddeleri ve dozajlarında sürekli değişiklikler yapılması gerekmektedir." Bende bir doktorum evet böyledir bu hastalığın seyri gerçekten ilaç dozları bir arttırılır bir azaltılır seyre çok dikkatli bakılır çok ciddi takip edilmesi gereken hasta gruplarındandır bunlar. "Söz konusu, hastalık sadece Romatoloji doktorları tarafından takip edilerek tedavi ettirilmesi gerekmektedir. Ayrıca tedavi aşamasında vücudun antikor üretimi ilaçlar ile baskılandığından, dış dünyadaki gerçek mikrop ve virüslere karşı vücut gerçekten tehlike altına girmektedir. Steril ve sürekli kontrol altında tutulması gerekmektedir. Hastalığın tedavi aşaması ciddi bir prosedür ve süreç gerekmektedir." İşte bütün bunlardan dolayı Halime savcıya hâkime beni cezaevine atmayın çünkü ben kendi bağışıklık sistemini baskılayan bir insanım ve bağışıklık sistemini baskılayan ilaçlar kullanıldığından dolayı virüslere bakterilere karşı açık olan bir insanım dedi ama onu dinlemediler. "15 yıldır Sistemik LUPUS hastasıyım. Uzun prosedür ve süreç sonunda hastalığım baskılanarak pasif hale gelmişti. Ancak ilaç tedavim devam etmekteydi. Gözaltına alındığım günden itibaren ancak günlük kullandığım ilaçlara devam edebildim. Tedavinin ana ilacı olan ve haftalık kullandığım ilacı, ilk bir hafta aileme nerede olduğum bilgisi dahi polisler tarafından verilmediği için kullanamadım. Görevli polisler tarafından ailemi aradıkları yönünde verilen bir kâğıdı imzaladım. Ancak tutuklanarak cezaevine gönderildikten sonra abim ile görüşüm esnasında 'O dönem aranmadığımı hatta ilaçlar ile ilgili bir bilgisinin olmadığını.' söyledi. Gözaltındayken bir hafta sonra günlük olan ilacın sonra yazılı bir kâğıt ile gönderemediğim için görevli polisler yüzünden tarafıma ulaştırılamadı. Evde bulunduğu halde ilacımın iki haftalık iki dozunu gözaltındayken alamadım. Mersin 4. Sulh Ceza Hakimliği'nce tutuklandığım duruşma esnasında da ne görevli Cumhuriyet Savcısı ne de Sulh Ceza Hâkimi hastalığım ile ilgili bir işlem yapmadılar. Tutuklanarak Tarsus Kadın Cezaevine gönderildim. Burada günlük aldığım ilaç bitti ve haftalık olan ilacımı hala alamamış durumdayım. Cezaevi kuralları gereği revire çıkmak için defalarca sayısını dahi hatırlayamadığım ve üzerine 'Acil' ibaresi düştüğüm dilekçelerime cevap verilmedi ve revire de götürülmedim. Gözaltına alınmamdan tutukluluğum süreci dahil bir ay sonra Tarsus Devlet Hastanesi Dahiliye servisinde götürüldüm. Doktora hastalığımı anlattım. Tüm tetkikleri yaptırmasını istedim. Ancak sadece hemogram, karaciğer enzim testi, TSH, ve diğer testlere bakılmadığını önemli testlere bakılmadığını sonradan öğrendim. Bu arada hastalığa dair sağlık raporumu TEM Şube Müdürlüğü kaybettiği için" Bir Tem Şube Müdürlüğü sağlık raporunu kaybediyor. "Abimin de haberi olmadığı için cezaevi reviri de görevli memurlar ve doktor hastalığımın tedavisi için herhangi bir girişimde bulunmadılar. Dahiliye doktoru eksik tetkik yaptırması ve asıl hastalık değerlerini gösteren tetkiklerin yapılmaması sebebi ile cezaevi görevlilerine sağlıklı olduğumu söylemiş." 'Bir şeyin yokmuş.' Şeklinde ifadeler kullandı. Bunun üzerine bende başmemur görüşü için dilekçe yazdım. Görevli baş memur benimle ilgilenerek revir görevlisine Romatoloji bölümüne sevk edilmemi söyledi.  Abimle kapalı görüş sonrasında ilaçlarımı ve sağlık kurulu raporumu getirmesini istedim. Abim bir hafta sonra ancak bana ulaştırabildi. Toplamda iki ay boyunca ben ilaçlarımı kullanamadım." "Bu arada hastalığım tekrar nükset etti. Halsizlik, yorgunluk ve eklem ağrılarım tekrar başladı. Ayrıca mide bulantılarım da başladı. Revire tekrar dilekçe yazdım ve revir görevlilerince Dâhiliye Servisi'ne tekrardan sevkim yapıldı. Tarsus Devlet Hastanesi'nde Romatoloji servisi bulunmadığı için yine Dâhiliye servisine götürüldüm. Durumumu doktora anlatınca hastalığımın tekrardan nüksedebileceğini söyledi ve Şehir Hastanesi Romotaloji servisine sevk yaptı. 23.04.2018 tarihinde halen bu bölüme götürülmedim. İlaçlarımı kullanmama rağmen bir türlü kendimi iyi hissedemiyorum. Zaten prosedür ve süreç açısından zor bir hastalık olduğu için herhangi bir hastalık gibi ilaç kullanımı ile beraber iyileşme süreci doğru orantılı olarak başlamıyor. Bu sebeple kötü olduğum kan değerlerimin bir an önce tespit edilmesi gerektiği için cezaevindeki görevlilere durumu anlattım. 20.04.2018 günü 112 acil servisten ambulans geldi. Ambulans görevlilere hastalığımı anlattığım halde tansiyonumu ve nabzımı ölçerek 'inşallah bir şey olmaz diyerek.' beni koğuşuma geri gönderdiler. Hastalığım fiziki olarak bir etki göstermediği için cezaevinde görevli İKM'ler yalan söylediğimi düşünmekteler ve beni azarlamaktaydılar. Hastalığım son derece ciddi ve ölümcül bir hasatlık olup, gözaltına alındığım günden itibaren tutuklu bulunduğum ve dilekçeyi yazdığım bugüne kadar, dilekçe içerisinde bahsettiğim olayda, görevini ihmal eden, savsaklayan sıralı tüm görevliler için Mersin Emniyet Müdürlüğü, Tarsus Kadın Kapalı Ceza İnfaz Kurumu Müdürlüğü, Tarsus Devlet Hastanesi'nde gerekli işlemlerin başlatılmasını talep ediyorum. Söz konusu yasal işlemlerin makamınızca başlatılmasını, bu dilekçeler ile ilgili evrak kayıt sayısının ve işlem tarihinin tarafıma Tarsus Kadın Kapalı C.İ.K Müdürlüğü İnfaz Birimi görevlilerince bilgi olarak verilmesini, yasal işlemler ile ilgili tarafıma bilgi verilmesi hususunun anayasal hakkım olup, bilgi verilmemesi halinde yasal haklarımın saklı olduğunun bilinmesini hususunda gereğini arz ederim.

diyor 20.04.2018'de yani ölümünden 4 gün önce son derece ağırlaşmış bir hasta var karşımızda. İşte bütün bu hastalık öyküsü hastalığı doğru dürüst teşhis edilemiyor zaten tedavisini alması engelleniyor. 2 ay boyunca tedavi alamıyor götürülmesi gereken Romanoloji bölümüne götürülmüyor. Her şey son derece geç olarak cereyan ediyor. Cezaevi görevlileri onun kendileriyle dalga geçtiğini düşünüyor. İnşallah maşallah bir şey olmaz diyerek geri gönderiyor. Koğuşa tekrar bayılan kendinden geçen nefes darlığı çeken Halime tekrar en sonunda hastaneye yetiştiriliyor ama her şey için çok geç oluyor. Maalesef cezaevinde hayatını kaybeden bir insan olarak ölümünden 4 gün öncesinde yetkililere ve tüm insanlığa kendi cinayetini anlatan bir mahpus olarak tarihe geçiyor değerli arkadaşlar. Biz bu vakayı hiçbir zaman için unutmadık, unutmayacağız, unutturmayacağız. Çünkü Halime Gülsu resmen bir cinayete kurban gitti çok ağır bir sağlık hakkı ihmali sonrasında öldü. Biz bunu defalarca Ceza Tevkif İşleri Müdürlüğü'ne söylediğimiz, Adalet Bakanlığı yetkililerine ilettiğimiz halde son derece gayri insani taştan bir kalp kararmış bir vicdanla bize anlamsız ve dalga geçen cevaplar verdiler. Soğuk, mekanik beton gibi cevaplar verdiler.

 

Halime Gülsu'nun vefatından 1 yıl sonra aynı şekilde ölümünden 4 gün önce büyük sağlık hakkı ihlalleri yaşayan Muzaffer Özcengiz yetkililere bir mektup yazdı.

Muzaffer Özcengiz cezaevinde kendi cinayetini anlattı. Çok ayrıntılı bir mektupla büyük ihlalleri anlattı arkadaşlar. İşte Muzaffer Özcengiz'in de mektubu burada. Büyük sağlık hakkı ihlalleriyle maalesef iyice kötüleşen bir insan Muzaffer Özcengiz. Onun da mektubunu okumak isterim. Diyor ki:" 58 yaşındayım." ve Çorum Cezaevi'nde ve hücrede kalan bir insan Halime Gülsu koğuşta kalıyordu bu insan hücrede kalıyor. Oldukça ağır bir hasta: " 58 yaşındayım. İzmir'de (Buca) öğretmenlik yaparken, önce görevimden ihraç edildim. Akabinde tutuklanıp Çorum Kapalı Cezaevi'ne konuldum. 2 yılı aşkındır buradayım. 4 çocuğum ve eşim İzmir'de ikamet etmekteler. 1 yıl normal koğuşlarda kaldıktan sonra 28 Şubat 2018 tarihinde, herhangi bir suç-ceza-neden-niçin-sorgusuz-sualsiz tek kişilik hücre-odaya konuldum." Bakın bu OHAL döneminde bu ağır muamele çok yapıldı arkadaşlar. Daha bir insana ceza verilmemiş veyahut da Yargıtay'ca onanmamış ama ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılanların konulduğu yere konuldu. İnsanlar sırf sen teröristsin diyerek bunu yaptılar ve Hipertansiyon, tiroit, şeker, prostat, bel, boyun fıtığı, ileri derecede işitme kaybı ve de son bir yıldır, psikolojimin ileri derecede bozulmasından psikiyatri tedavisi görüyorum." diyor. Kurum psikiyatri doktoruna görülememiş ve ardından gene şikayetlerini anlatıyor. Hücre şartları uygulandığını söylüyor." 24 saatte sadece 1 saat, o da görüş saatine, avukat, doktor v.b. çakışması durumunda o günkü havalandırmaya çıkma hakkımız yanmaktadır." diyor, düşünün 24 saat tek kişi ufacık bir odada oturuyorsunuz 1 saat havalandırma hakkınız var sanki müebbet ağır hapis cezasına çarptırılmışsınız bu insanın daha cezası bile onanmamış son derece ağır ve zalimce şartlar altında bir zindanda bulunuyor. Bu insanın sağlığı gittikçe kötüleşiyor. İşinden atılmış cezaevine atılmış çoluk çocuğu aç susuz kalmış. Psikiyatri tedavisi gören ve daha bir çok hipertansiyon ve saydığımız bir çok hastalığı olan bir insana adeta hücrede işkence yapılıyor değerli arkadaşlar. Defalarca sosyal faaliyete başvurmuş almamış, halı sahaya çıkma imkanı da yoktu diyor. "Beni çıkarmıyorlar. Hücrede mutfak bölümü olmadığı için yemek, bulaşık, temizlik işleri tuvaletteki el yıkama lavabosunda karşılanıyor. Kapalı alan fobim var; bunalıyor, sıkılıyor, kendime zarar vermekten endişe ediyorum. Cezaevine gelmeden önce de kronik sağlık sorunlarım vardı ve burada arttı." diyor. "Kurum doktoruna istediğim zaman çıkamıyorum, sevk aylar geçtiği halde gerçekleşmemektedir. Bundan dolayı daha da kötüleşiyorum. Zorunlu kullandığım ilaçlarımı haftalar, aylar geçmesine rağmen tedarik edemiyorum. Bir takım malzemeler bize geç veriliyor en sonunda 'tamam, sorun yok, verilsin' denmesine karşılık bazı malzemeler 5 aydır verilmiyor." diyor. "TV, internet, bilgisayar ortamından faydalanmıyoruz. Baş dönmesi, denge kaybı" yaşıyorum diyor. "Mide rahatsızlığı, spazmı geçirdim ve Kurum doktorumuz 2 Nisan'da durumumu görünce hemen 'bu hastaya burada yapılacak bir şey yok 'deyip, ambulans çağrılmasını Çorum Devlet Hastanesi'ne kaldırılmasını istemiş. Bakın iyice kötüleşmiş artık o zamana kadar büyük ihlaller yaşamış 2 Nisan'da da bu hastaya burada yapılacak bir şey yok hemen Çorum Devlet Hastanesi'ne kaldırın deniliyor. Sonra ne oluyor? "O gün ambulans ile acil servise kaldırıldım. Muayene tetkiklerim neticesinde kanımın mikrop kaptığı ve de intaniye servisine götürülmem gerektiği ifade edilip cezaevine getirildim." Bakın ben tetkiklerine baktım CRP değeri 291! Bu ne demek tıbben bu adam adeta genel yoğun bakımda yatması lazım. Ağır bir enfeksiyon veyahut da başka bir hastalık geçiriyor. Son derece ciddi bir durumda demektir ve bunu da görmüşler intaniye servisine yani enfeksiyon hastalıkları servisine götürülsün denmiş doktorlar tarafından. Ne olduysa tekrar cezaevine geri getirilmiş. Bakın bu inanılmaz bir şey tıbben. 3 Nisan günü intaniye servisine ulaştığımda orada da yine tetkiklerimde mikrop olduğu tespit edildi." Hem acilde hem de intaniye servisindeki doktorlar bakın Muzaffer Özcengiz'e ne demiş?. 'Niçin bu kadar geciktin, şimdiye kadar neredeydin, bu perişan hale gelinceye kadar neden bekledin?' demişler Muzaffer Özcengiz'e ama Muzaffer Özcengiz zaten aylardır çırpınıyor. Beni doktora götürün ben kötüleşiyorum diyor onu dinlemeyen cezaevi görevlileri var ve zerre miktarda hesap vermiyor. Bu insanlar bu zalimler doktorlar şimdiye kadar niye gelmedin demişler. "Bu sorulara muhatap kaldım. Cezaevi şartlarının yoğunluğundan dolayı yaşadıklarım bunlardır." diyor ve sonunda size ekliyorum Muzaffer Özcengiz Ölümünden 4 gün önce cinayetini anlatan Muzaffer Özcengiz'in son cümlelerine lütfen dikkat edelim arkadaşlar. "Yaşadığım tüm bu kronik sağlık sorunlarım ve de psikiyatrik hastalıklarım nedeni ile yalnız başıma koğuş hayatımı idame ettiremiyorum. Başkalarının yardımına gece gündüz her an ihtiyaç duyuyorum." Bu denli ağır bir hasta bu hasta hastanenin normal servisine değil genel yoğun bakımına yatırılması lazım buna rağmen cezaevine geri getiriliyor. Koğuşa bile değil ona yardım edebilecek insanların yanına değil tek kişilik yine hücreye konuluyor. Bakın resmen cinayet basamakları atlanıyor cinayete doğru gidiliyor. "Yaşam şartlarım her geçen gün bir kısmına parmak bastım." Diyor, "iyice kötüleşmekte ve ben kötüye doğru gitmekteyim."diyor. "Yaşam hakkımın elimden alınmamasını, iyileştirilmesi için çoklu koğuşa alınmamı insaniyet namına talep ediyorum." diyor. Yani zindanın dibinden bir insan feryat ediyor ey insan ve sonrasında ne oluyor biliyor musunuz? Bu insan bu satırları yazdıktan sonra 4 gün sonra maalesef vefat ediyor. Vefat etmemesi mümkün değil çünkü bu kadar kötü bir hastayı bu kadar ağır kötü değerleri olan bir hastayı siz hastaneden cezaevine getirirseniz genel yoğun bakıma yatırmazsanız çok bellidir. bu hasta ölecektir ve ölmüştür! 26 Nisan günü Muzaffer Özcengiz ölmüştür ama bunun adı ölüm değildir cinayettir. O yüzden biz bu 2 cinayetin hesabını sormaya devam edeceğiz değerli arkadaşlar. Benim için son derece önemlidir bir namus meselesidir bir onur meselesidir! Bu 2 cinayeti sonunda mutlak surette aydınlatacağız nasıl ki konuşmamın başında demişsem biraz inatçıyımdır işin peşinden koşarım Arif Yıldırım olayında ki bu üstü örtülmek istenen perdeleri örtüleri nasıl kaldırıp hakkı hakikati ortaya çıkarmışsak Allah'ın izniyle Halime Gülsu cinayeti ve Muzaffer Özcengiz cinayetinde ki perdeleri üstüne örtülen sümenaltı edilen gerçekleri ortaya inşallah çıkaracağız değerli arkadaşlar. Bugün olmazsa yarın ama bir gün mutlaka bunu yapacağız. Bundan emin olabilirsiniz. Çünkü biz onları unutmuyoruz ve kimseye de unutturmayacağız. Allah'ın izniyle unutturmayacağız çünkü adeta ilahi bir uyarı 2 sene öncesinde Halime Gülsu ölümünden 4 gün önce cinayetini yazıyor insanlık duymuyor yetkililer sümenaltı ediyor. Ardından 1 yıl geçiyor adeta yine bir ilahi uyarı bir başka kişi Muzaffer Özcengiz yine ölümünden 4 gün önce yine cinayetini yazıyor, değerli arkadaşlar bunlar resmen bir ilahi uyarıdır. Çünkü bu silsilenin bu düzenin cezaevindeki insanlara nasıl zulmettiğini nasıl sağlık hakkı ihlallerini yaptığını göstermek için adeta bir ilahi uyarıdır. Biz bunu görüyoruz burada bu insanlar adeta öte dünyadan bize bir mesaj bırakmışlardır bir mektup bırakmışlardır. O yüzden bu mektupları çok önemsedim ve 2 sini de okudum. Başka bir zaman bunları biz hatırlamayacağız belki unutacağız belki 2. plana düşecek ama onların ölüm yıldönümlerinde bu mektupları okumak suretiyle okumamız tüm kamuoyuna bu çok ciddi cinayetleri hatırlatmamız gerekiyordu değerli arkadaşlar.

Cezaevinde anneler ve çocukları inim inlemektedir!

Evet cezaevlerinde sorunlar bitmiyor. Cezaevlerinde ayrımcı bir yasa ile binlerce kadın kalmaya devam ediyor. Bu kadınların çocukları var 11 bin kadın şu anda Türkiye cezaevlerinde 18 yaşına kadar 3 bin mahpus var ve en acısı 0-6 yaş arası en az 780 bebek ve çocuk var arkadaşlar. Yasa son derece ayrımcı bir ruhla adli suçlu ve siyasi suçlu ayrımı yaptı ve siyasi suçluları düşünce suçlularını terörist diyerek cezaevinde bıraktı. Bu insanların bebeklerini ve çocuklarına da acımadı. Geçtiğimiz gün bana Şakran Cezaevi'nde kalan bir mahpusun yakını bir fotoğraf yolladı ve ben bu fotoğrafı ben sosyal medyada yayınladım. Bu fotoğrafı yayınladığım zaman gerçekten çok büyük bir etkisi oldu herkesin vicdanı sızladı. Çünkü yayımladığım mektupta ben mahpustaki cezaevindeki mahpushanedeki çocukları resmetmiştim. Mahpus çocukları anlatmıştım bu fotoğrafta. Şakran Cezaevi bir koğuşun avlusu ve bu koğuşta 8 çocuk anneleriyle beraber bu cezaevinde mahpus durumdalar arkadaşlar. Aslında yanlarında 5 çocuk daha olması lazım 12 kadın 13 çocuğun olduğu bir koğuş burası düşünebiliyor musunuz? Kadınlar ve oldukça fazla sayıdaki çocukların daracık bir alanda 24 saat ve hatta aylarca ve hatta yıllarca beraber oldukları, daraldıkları, bunaldıkları, bittikleri tükendikleri her gün ağladıkları bir yer. Burada 13 tane de çocuk da var arkadaşlar. Şu fotoğrafa iyi bakmanızı istiyorum. Bu fotoğrafa bakıp da üzülmeyen tek bir insan olacağını sanmıyorum. Bu fotoğrafa bakıp da biz bu cezaevindeki çocukları nasıl cezaevinde bırakıyoruz nasıl onları dışarı çıkacak bir formül peşinde koşmuyoruz diye sormayacak bir kişinin olduğunu sanmıyorum değerli arkadaşlar. Bu çocuklar büyük acılar sıkıntılar yaşıyor. Bakın bu çocuklardan birisi soldan 2. çocuğun size hikayesini anlatayım. Bu çocuk 8 aylıkken cezaevine girmişti ve 2.5 yaşında ilk defa cezaevinden çıktı. İlk defa cezaevinden çıktığında biz büyüklerin anlamadığı büyük bir tepki gösterdi. Çünkü o 2.5 yaşında kadar hep beton duvarlar demir parmaklıklar memurlar halısız koğuşlar ve soğuk bir ortam görüyordu. Avlu da bile tel örgülerle avlunun üstü kapatılmış kuşların aşağı gitmesi engellenmişti. 3.5 yaşındaki bu çocuk dışarı 2.5 yaşında iken çıktığında ilk ne demiş biliyor musunuz? Toprağı gördüğü zaman şaşırmış, kumları gördüğü zaman şaşırmış, kuşları gördüğü zaman şaşırmış, kedi - köpekleri gördüğü zaman şaşırmış! Çünkü bunları hayatından ilk defa görüyordu. "Aa bunlar masal kitaplarında annemin bana anlattığı şeylerdi masal kitaplarında annemin bana gösterdiği şu herhalde ağaç dediğiniz şey herhalde o masal kitabında annemin bana gösterdiği ağaç dediğiniz şey herhalde şu gösterdiğiniz." diyordu. Çocuk hayata dair en önemli şeyleri 2.5 yaşında ancak görüyordu düşünebiliyor musunuz? Bu çocuk ailesinin yanına gittiğinde annesini uzun bir süre özlüyor annesi kendisi niye gönderdi diye geceler boyu uyumuyordu. Daha sonra biraz alıştıktan sonra annesine geri götürme ihtiyacı oldu ve bu arada o yaşına kadar doğru dürüst görmediği 2 diğer kardeşi ile teyzesinin yanında oyunlar oynadı. İlk defa kardeşleriyle ilk defa oyunlar oynamayı başardı. Daha sonra annesinin yanına cezaevine Şakran'a geri götürülmesi gerekiyordu. Onu götüren amcasının gömleğini yırttı düğmelerini kopardı gitmek istemiyordu. Ben o kapalı yere gitmek istemiyorum artık diyordu onu ağlaya ağlaya annesinin yanına verdiler gerçekten çok dramatik öykülerdi bunlar ama asıl vaka orada ortaya çıktı meğerse küçük çocuk bütün bunları annesini çok özlediği için yapıyormuş bütün bu huysuzlukları ve cezaevine gelince 1 ay civarında annesine küsmüş ve onunla konuşmamış "Sen beni terk ettin başka yere gönderdin sevmiyorsun herhalde diyerek uzun bir süre annesiyle ilişkisini bitirmiş. Eğer beni bundan sonra dışarı gönderirsen seni sevmeyeceğim" demiş.

Küçük Bahar 6 Mayıs'ta (yarın) 6 yaşına gelecek ve cezaevinden annesinin yanından çıkartılması gerekecek!

Bakın şu çocuğu size anlatayım küçük Bahar 6 Mayıs'ta 6 yaşına gelecek ve cezaevinden çıkacak annesi büyük bir tedirginlikle bekliyor çıkmasını istemiyor ama mevzuat gereği 6 yaşında çıkması gerekiyor bir de yaşlıların sokağa çıkma şehirler arası seyahat yasağı olduğu için bu çocuk 6 mayısta ailesi tarafından alınamayabilir ve bir sosyal hizmet kurumuna verilebilir düşünebiliyor musunuz nasıl bir travma yaşayacak bu çocuk.

Ameliyattan çıkan çocuk ilk cezaevindeki annesini sayıkladı: "Anne, Annem nerede?"

Yine bu koğuşta bulunan ikiz bir çocuğun yaşadıklarını dedesinden dinledim dedesi bana ne anlatıyordu biliyor musunuz? Annesi cezaevindeyken bu ikiz çocuklardan birisinin ameliyatını yaptırdık. 4 yaşındaki çocuk ameliyattan uyandı narkoz etkisi geçti gözlerini açtı biz onun başında bekliyorduk. Gözlerini açtı ve ilk kelimesi beni kalbimden vurdu. Hayat boyu unutamam o anı diyordu dedesi. Ne dedi dedim küçük çocuk sana gözünü açtığında? Anne dedi annem nerede dedi ve o anda diyor ben neye uğradığımı şaşırdım o kadar büyük bir üzüntü ve ağlama içine girdim ki diyor yine annesinin yanında alınıp aynı cezaevindeki diğer babası ile kapalı görüşte görüşünde anlatıyor ve orada babanın çaresiz gözyaşlarını anlatırken kendisini tutamayan bir dede vardı değerli izleyenler.

İktidarın yaptığı budur! İktidar infaz yasası ile sözde büyük bir marifet işlemiş ve bu masum çocukları cezaevinde bırakmıştır!

Evet bu dramlar bitmiyor ve biz size bunları anlatmaya devam edeceğiz. Biz bu infaz yasasında bu çocukların cezaevlerinden çıkması gerektiğini söyledik. Bu anneler evde elektronik kelepçe ile cezasını çeksin en azından veyahut da adli mahpuslara tanınan indirimlerden bu anneler de bu siyasi mahpuslarda faydalansın! Kimse dinlemedi! Son derece vicdansızca bu çocukları içerde bıraktılar değerli arkadaşlar. Evet bu iktidarın yaptığı budur infaz yasası ile büyük bir marifet işlemiş bir de bu masum çocukları cezaevinde bırakmıştır.

 

Avukat Özge Elif Hendekçi mektubu: "Avluya çıkıp bana yavrumu verin diye çığlık atmak geliyor içimden! Neyin kini ki bu ölüme terkedildik burada. Evlatlarımız annesi yerine anneanne babaanne yanında ondan haber dahi alamıyoruz!"

Size bir başka anneden de örnek vererek bu konuyu bitirmek istiyorum. Mutlaka bu konuya da değinmek istiyorum. Tokat cezaevinden bir anneyi size hatırlatmak istiyorum. Avukat Özge Elif Hendekçi daha öncede kendisini anmıştık bakın yanında bebeği var ve bebeğinin doğum günü partisini kutluyor sanırım 2 yaşına girmiş. Bu anne cezaevinde hijyeni bozuk yemekleri bebeğine yediremediği için o yemekleri yıkamaya çalışan bir anneydi unutamadığımız bir anneydi ve bebeğiyle içeride çile çeken annelerden birisi bu anne bir avukat anne bakın ne yaşamış onu da size anlatmak okumak isterim, kısa bir süre önce çocuğuna görüyorsunuz bir doğum günü partisi yapmış ondan sonrasında annesine vermiş bebeği ve annesinden bebeği alamamış 1 aydır neden Korona Virüs dolayısıyla görüş yasakları var ve anne cezaevinde bebeksiz kalmış bebek anneannede ve özge hanım cezaevinden kendi annesine bir mektup yazarak hasretini anlatmış ben size bu mektubu okumak isterim gerçekten çok önemli bir mektup cezaevinde anneler ne çekiyor işte bu mektupta sanırım birazcık anlatılıyor biz onu anlatamayız o kendisini anlatmış o yüzden onun mektubunu bire bir okumak isterim.

15 Nisan'da annesine bir mektup yazmış: "Canlarım sizi çok özledim, siz de evde hapis oldunuz burası zordu şimdi bu cezaevi daha da zor anne Baharı'mı öyle özledim yavrumu öyle özledim ki yüreğim sızlıyor tam 30 gün oldu ilk defa bu kadar ayrı kaldık gerçekten burnumun direği sızlıyor,evlat başka bir şeymiş anne biliyorum benim hislerimi sen de benim için yaşadın hissediyorsun hani hep derdin ya ben yanarım yavruma yavrum yanar yavrusuna doyamadım ben kızıma be anne hiçbir şeyi anlamadım 4 duvar arasında bir demir ranzadan ibaret dünyamızda ellerimle bir çorba pişiremedim yavruma sütlaç yapamadım parka götüremedim oyunca alamadım kendi elimle bir çiçek bile alamadım,elinden tutup yürüyemedim yol boyu yatağın üstünde zıplayamadık beraber,halıda yuvarlanamadık anneden sonra avlu demeyi öğrendi yavrum koğuşu evi belledi 3 aylıkken dünyasına aldılar güneşini çaldılar 2.5 yaşında da annesini aldılar 30 gün oldu koklayamadım yavrumu,haftada 1 gün sesini duyabilmek asır gibi geçen 7 günde bir telefon görüşünde konuşmasında sesini duyabildik,4 duvar üstüne kilitlenen ağır demir kapı ve geçmeyen zaman ah habersiz kalmak ne kötü. Avluya çıkıp bana yavrumu verin diye çığlık atmak geliyor içimden neyin kini ki bu ölüme terkedildik burada,evlatlarımız annesi anneanne babaanne yanında haber dahi alamıyoruz ,Allah senden razı olsun canım annem yavrum önce Allah'a sonra sana emanet bu da geçer ya Hu demiş."

Evet bir anneden yavrusu için adeta ağır niteliğinde bir mektup. Kendi annesine yazılan bir mektubu okumak istedik. Size gerçekten çok içli çok dramatik ve bu annelerin cezaevinde ne yaşadığına dair çarpıcı bir örnekti bu değerli arkadaşlar. Bunu bizim size anlatmamız lazım

Mevlüt Öztaş 4. Evre kanser hastası ve ne tahliye oluyor ne ailesi ile görüşebiliyor.

Şu anda da cezaevinde hastalar var bakın geçtiğimiz gün gündem ettik. Cezaevi'nde bir hasta Mevlüt Öztaş uzun süre sağlık hakkı ihlaline uğramış. En sonunda Ankara'ya gönderilmiş insaf etmişler Ankara Dışkapı Hastanesi'nde 4. Evre kanser olduğu tespit edilmiş. Şu anda da Pankreas kanseri ameliyatı yapılamıyor. Çok ciddi ve çok iyi ellerde yapılması gereken bir ameliyat. Halen yakınları ile bile görüştürmüyorlar.

 

Mektuplar alıyorum. Kimisinde 2 aylık hamile olduğu halde cezaevinden ne olur beni burada ölüme terk etmeyin diyen anneler, kimi mektupta KHK ile işten atılıp çocukları güvenlik soruşturması ile işe alınmayan sosyal yardımlaşmadan 1 kuruş bile maddi destek verilmeyenler...

İşte size cezaevlerinden birçok örnek. maalesef ülkede büyük bir zulüm devam ediyor. Türkiye'de büyük bir soykırım devam ediyor. her gün onlarca mektup alıyoruz. Bakın burada mektuplar ve bu mektuplarda inanılmaz şeyler okuyoruz. Kimi mektupta hamile olduğu halde 2 aylık hamile olduğu halde cezaevinden ne olur beni burada ölüme terk etmeyin diyen annelerin satırlarını okuyoruz. Kimi mektupta kendisi KHK ile işten atılıp çocukları güvenlik soruşturması ile işe alınmayan sosyal yardımlaşmadan 1 kuruş bile maddi destek verilmeyen hatta çocuğu bile bir iller arası geziye bile gitmesi gerekirken böyle bir imtihanda başarı kazanıp böyle bir iller arası geziye gitme hakkı ve başarısı kazandığı halde senin baban hapishanede biz seni gönderemeyiz sen bir teröristin çocuğusun diyerek bu çocuğun bile hakkının gasp edildiği son derece zalim bir iktidar döneminde yaşıyoruz. Arkadaşlar ve biz bu yüzden bu zalim iktidarı eleştiriyoruz. Eleştirmemiz gerekiyor ona karşı çıkmamız gerekiyor. Onu telin etmemiz gerekiyor.

 

Bakın cezaevlerinde şu anda Covid vakaları devam ediyor. Sonunda bir açıklama yaptı 120 vaka var dedi ama bu vakalar bile az. Bakan ayda 1 açıklama yapıyor ve az sayıda vaka açıklıyor. Az evvel açıkladı Sincan Cezaevi'nden Bilkent Şehir Hastanesi'ne gönderilen Arif Yıldırım daha sonra vefat eden bir hasta ama kayıtlara bırakın Covid ölümü olarak girmeyi Covid vakası olarak bile girememiş.

Yine birçok cezaevinden vahim haberler alıyoruz:

Konya E Tipi Cezaevi'nden 40 vakanın Covid-19 müsbet olduğu haberi aldık. Yine başka bir çok hapishaneden bu duyumları alıyoruz artık üstü örtülecek bir şekilde değil infaz koruma memurlarından hasta olan çok kişi var mahpuslarda çok hasta olan var çünkü cezaevlerinin durumu çok kötü

Diyarbakır D Tipi Cezaevi'nden tahliye olmuş bir mahpusla görüştüm. Bizim iddia ettiğimizden daha fazla kötü bir hali anlattı. Bize hijyen açısından rezalet bir ortamı anlattı. Düşünün bir koğuşa 5 gün sabun talep ediyorsunuz ve sabun alamıyorsunuz bakın bu 21.Y.Y.'da Türkiye 'de yaşanıyor. Açık Cezaevleri pislikten geçilmiyor sosyal mesafeye dikkat edilmiyor insanlar yerlerde yatıyorlar.

Aydın Cezaevi'nden bir haber aldık 6 kişilik bir yerde 20 kişi kalıyor. 4 kişi tuvaletin önünde uyuduğu için gece insanlar tuvalet ve banyoya gidemiyorlar. Perişan bir durumda kalıyorlar. Her cezaevinden bu haberler geliyor.

Buca Cezaevinde fareden tahta kurusundan geçilmiyor. Birçok cezaevinde Covid vakaları var çünkü hijyene dikkat edilmiyor.

Birçok vaka cezaevinden hastaneye gönderilmiyor ki vakalar tespit edilmesin. Bir de böyle bir durum var.

Bunun yanı sıra kanser hastaları kemoterapi almaya gidemiyorlar ve herkes büyük bir mağduriyet yaşıyor. Evde infazla elektronik kelepçeyle böyle hasta kişilere en azından eve gönderin diyoruz. Hayır olmaz biz teröristleri eve göndermeyiz diyorlar. Zulüm devam ediyor.

Açık cezaevlerinde kimse olmadığından yemek yapacak kimse de yok! Şu an Türkiye cezaevlerinde neredeyse hepsinde açık cezaevleri boşaltıldığı için ve oralarda yemek yapıldığı için kapalı cezaevlerinde büyük yemek sorunları var. Kandıra'da, Silivri'de, Şakran'da, Sincan'da, Aydın'da var. Diğer sayamayacağım birçok cezaevlerinde yemek sorunları var arkadaşlar. İnsanlar çok az yemek yiyebiliyorlar. Kalitesiz geliyor yemekler. Hazır çorbalar geliyor. Bu aziz mübarek Ramazan Ayında yemek miktarı ve kalitesi düşmüş durumda. 8 kişilik yemeği 20 kişiye veriyorlar. Biz bunları söylemeye devam edeceğiz. Ta ki bu uygulamaları bitirene kadar bunları söylemeye devam edeceğiz arkadaşlar.

Bu arada cezaevlerinde intiharlar da oluyor infaz yasasında ayrımcı bir yasa ile yasadan faydalanamayan insanlar depresyona girdi ve intihar etmeye başladı bakın size örnekleriyle anlatayım.

Hatay Cezaevinde Hakan Karakaş ilk intihar olayı infaz yasasından sonra 36 yaşında bir insandı ve ailesine cenaze götürüldüğü anda haber verildi ve aile büyük bir şok daha yaşadı,

Yine Sincan Cezaevinde Serkan Onur Özdemir hücrede kalıyordu ve hücrede kendisini asarak kendisini öldürdüğü tespit edildi,

Yine Kilis Cezaevi'nde Halit Refik Ketmen kendisini koğuşta asarak öldürdüğü bilgisi ulaştı. Merdiven arasına bir ip asarak kendisini oradan sandalyeyi iterek boşluğa bırakmıştı Halit Refik Ketmen ve o da intihar etmişti.

Ve son olarak 2 gün önce aldığımız haber: Bafra Cezaevi'nde Ersan Yıldız intihar etmişti. Yakınlarıyla konuştum. Yakınları bana aftan yararlanamamasını kafaya çok taktığını depresyona girdiğini ve bu depresyonu onun ölüme sürüklediğini anlatıyorlardı. Ben bu aftan niye yararlanamadım niye dışarı çıkamadım diye söylenip duruyormuş. En son telefonunda da yakınlarıyla helalleşerek telefonu kapatmış ve ardından intihar etmiş.

Değerli arkadaşlar işte Türkiye Cezaevlerinde bunlar yaşanıyor. Adil olmayan bir infaz yasası ile insanlara öncesinde büyük bir umut verilmişti. Bu yasa adil olmayan bir şekilde çıkarıldığı için insanlar depresyona girdi ve intihar etmeye başladılar maalesef.

Evet bir başka konumuza geçmeden önce ben size cezaevlerinden gelen bazı şikayetleri okumak istiyorum çünkü bu şikayetleri çok önemsiyoruz bu insanların yaşadığını size bir tek biz aktarıyoruz o zindanlardan sesini duyuramayan insanların sesini en azından bu vesileyle sizlere duyurmuş olalım.

Kahramanmaraş Türkoğlu Cezaevi'nde: yemek azlığı had safhada diyor bir mahpus yakını. Bu insanlar oruç tutuyor. Her şeyden önce Allah rızası için bir tas çorbayı çok görmesinler. Hadi Korona'yı iyi beslenmeyi geçtik. Bu ay hürmetine yemekler biraz daha özenli olsun diyor.

Şakran Cezaevinde: yemekler soğuk konserve olarak dağıtılıyormuş. Yemekler yenebilecek gibi değil diyor eşim. Aç kalıyoruz bu ramazan gününde diyor. Vekilim sesimiz ol bu zulüm bitsin artık diyorlar.

Kayseri Cezaevinde: mahpus Nazlı Solgun yine bir tedavi sağlık hakkı ihlalini anlatıyor bir siyasi mahpus ve kelepçeyle muayene olmamak istemiş doktora kelepçemi çıkarın demiş. Doktor kelepçesini çıkarmamış ve doktor Hipokrat Yeminini çiğneyerek bende bir doktorum ama utanç duyarak bu doktorun davranışını size aktarıyorum: "Kelepçemi cezaevi doktoru çıkarmamı kabul etmedi. Muayene olacaksanız olun olmayacaksınız buradan çıkın dedi, siyasi tutuklu olduğumu bildiği için bunu yaptılar." diyor.

Elazığ Cezaevi çok sabıkalı cezaevi bizim nazarımızda. Elazığ Cezaevi'nde yine Muzaffer Özcengiz gibi tek kişilik hücreye atılmış bir eski avukat Turan Canpolat'ın mağduriyetini size anlatmak isterim. Sadece ve sadece avukatlık yaptığı için tutuklanmış darbe sırasında cezaevinde olduğu halde darbeye katılmaktan tekrar dava açılmış. Hatalarını anlayıp tekrar bu davayı geri çekmişler. Şu anda Elazığ Cezaevi'nde nedensiz niçinsiz Muzaffer Özcengiz'in dediği gibi tek kişilik hücrede kalan bir insan. Bunlara biz ancak ve ancak intikam ceza hukuku düşman ceza hukuku diyoruz.

Bir başka kişi yine ne söylüyor Şakran Cezaevi'nde yemekler konserve olarak geliyor diyor ve birçok cezaevinde de bu hal devam ediyor.

Silivri Cezaevinde yatıyor diyor kardeşim. Yemek yok su yok. Dışarıya bile çıkamıyoruz hava almak için kalabalık diyor. Aklımız onlarda Anayasa eşitlik sağlamalı infaz ayrımcısız çıkmalıydı bu yasa. 80 yaşında annem 2 senedir görmedi oğlunu. Ayaklarından engelli annem ve adlilerin de sesi olun diyor! Biz de onların da sesi oluyoruz her zaman.

Balıkesir L Tipi Cezaevinde sahur da neredeyse hiçbir şey vermiyorlarmış. Peynir zeytin bile vermemişler. Yenmeyecek kötü bir çorba sadece. 45 kişi kalıyorlarmış düşünün 45 kişi Balıkesir L Tipi'nde!

Patnos Cezaevinde 33 kişi bir koğuşta kalıyor arkadaşlar. Yani insanlar resmen istiflenmiş durumda!

Cizre Belediyesi Kayyumu Kürtçe tabelaları kaldırmış. Kürtçe diliyle kavga etmeyin diyoruz! Allah'ın yarattığı bir dili düşman olarak görmeyin ağızlardan, tabelalardan kaldırmayın diyoruz.

Bu arada bir başka husus da konuşmak isterim bakın Cizre Belediyesi'nin yaptığı bu kayyum atandıktan sonra tüm 22 Kürtçe tabelaları kaldırmışlar. Yerine İngilizce ve Türkçe tabelalar konmuş. Bunu da bir marifet gibi yapıyorlar. Değerli arkadaşlar bu memleketin diliyle mücadele etmeyin diyoruz. Bu diller Kürtçe diliyle kavga etmeyin diyoruz! Allah'ın yarattığı bir dili düşman olarak görmeyin ağızlardan, tabelalardan kaldırmayın diyoruz. Ancak bunu devam ettiriyorlar. Zalimce ve insanlık dışı metotlarla bunu yapıyorlar. Dillere düşman olarak bunu yapıyorlar. Bunu biz kesinlikle kabul etmiyoruz arkadaşlar.

 

Herkese evde kal denilirken işçiye işte kal deniliyor!

28 Nisan 2020'de bir kanun teklifi verdik değerli arkadaşlar. 28 nisan 2000 yılından beri İLO tarafından çalışan sağlığı ve güvenliği günü olarak anılıyor. 30'a yakın ülkede işçi hakları işçi derneği ve sağlığı ile ilgili bir gün olarak anılıyor. Biz de 28 Nisan'ı iş cinayetlerini anma günü olarak analım teklifini verdik. Bir kanun teklifi olarak son derece çarpıcı rakamlar var maalesef. Türkiye Avrupa'da 1. Dünya'da 3. durumda iş cinayetlerinde! Çok ağır bir tabloyla karşı karşıyayız. İnsanlara evde kal diyoruz ama fabrikalar çalışıyor cinayetler devam ediyor. Mart 2019 yılında 114 iş cinayeti sonucu ölüm varken, Mart 2020'de 113! Yani değişen hiçbir şey yok, Avrupa 1.liğimizi devam ettiriyoruz. Ölüm sayıları artıyor ve maalesef yaralanma sayıları artıyor. Biz 28 Nisan'ın her 28 Nisan'ın iş cinayetleriyle mücadele ve anma günü olması gerektiğini söylüyoruz. Bunu da çok hak ediyor çünkü Avrupa birincisi olan bir ülkede maalesef bir adım atılmıyor değerli arkadaşlar!

122 gün oldu! Gülistan doku nerede?

  Bu haber 1056 defa okunmuştur.   Editör: haber merkezi   Kaynak: Welg medya haber
  YORUMLAR 0 Yorum YORUM YAP
Bu Haber'e ilk yorum yapan siz olun.
  FACEBOOK YORUM
Yorum
  DİĞER TÜRKİYE Haberleri
PUAN DURUMU
Takım O G M B A Y P AV
1 Galatasaray 38 33 2 3 92 26 102 +66
2 Fenerbahçe 38 31 1 6 99 31 99 +68
3 Trabzonspor 38 21 13 4 69 50 67 +19
4 Başakşehir FK 38 18 13 7 57 43 61 +14
5 Kasımpaşa 38 16 14 8 62 65 56 -3
6 Beşiktaş 38 16 14 8 52 47 56 +5
7 Sivasspor 38 14 12 12 47 54 54 -7
8 Alanyaspor 38 12 10 16 53 50 52 +3
9 Çaykur Rizespor 38 14 16 8 48 58 50 -10
10 Antalyaspor 38 12 13 13 44 49 49 -5
11 Gaziantep FK 38 12 18 8 50 57 44 -7
12 Adana Demirspor 38 10 14 14 54 61 44 -7
13 Samsunspor 38 11 17 10 42 52 43 -10
14 Kayserispor 38 11 15 12 44 57 42 -13
15 Hatayspor 38 9 15 14 45 52 41 -7
16 Konyaspor 38 9 15 14 40 53 41 -13
17 MKE Ankaragücü 38 8 14 16 46 52 40 -6
18 Fatih Karagümrük 38 10 18 10 49 52 40 -3
19 Pendikspor 38 9 19 10 42 73 37 -31
20 İstanbulspor 38 4 27 7 27 80 16 -53
Takım O G M B A Y P AV
1 Eyüpspor 34 24 7 3 77 31 75 +46
2 Göztepe 34 21 6 7 60 20 70 +40
3 Sakaryaspor 34 17 8 9 50 35 60 +15
4 Bodrumspor 34 15 7 12 43 22 57 +21
5 Çorum FK 34 16 10 8 55 36 56 +19
6 Kocaelispor 34 16 11 7 48 41 55 +7
7 Boluspor 34 15 11 8 33 35 53 -2
8 Gençlerbirliği 34 13 9 12 39 33 51 +6
9 Bandırmaspor 34 13 10 11 49 32 50 +17
10 Erzurumspor FK 34 12 11 11 30 34 44 -4
11 Ümraniyespor 34 12 15 7 40 47 43 -7
12 Manisa FK 34 9 12 13 40 40 40 0
13 Keçiörengücü 34 10 14 10 34 43 40 -9
14 Adanaspor 34 11 17 6 28 45 39 -17
15 Şanlıurfaspor 34 9 14 11 32 37 38 -5
16 Tuzlaspor 34 9 14 11 35 47 38 -12
17 Altay 34 5 25 4 16 76 10 -60
18 Giresunspor 34 2 28 4 16 71 7 -55
Takım O G M B A Y P AV
1 Esenler Erokspor 36 26 5 5 83 29 83 +54
2 Van Spor FK 36 24 6 6 63 37 75 +26
3 Bucaspor 1928 36 21 5 10 54 25 73 +29
4 1461 Trabzon FK 36 21 6 9 71 39 72 +32
5 Ankaraspor 36 15 8 13 45 35 58 +10
6 Yeni Mersin İdman Yurdu 36 16 10 10 50 36 58 +14
7 Beyoğlu Yeniçarşıspor 36 15 14 7 47 38 52 +9
8 Karacabey Belediye Spor 36 13 11 12 43 37 51 +6
9 Ankara Demirspor 36 15 16 5 43 46 50 -3
10 Diyarbekir Spor 36 12 15 9 39 41 45 -2
11 Kırklarelispor 36 11 14 11 33 41 44 -8
12 Altınordu 36 10 13 13 45 39 43 +6
13 Hes İlaç Afyonspor 36 10 14 12 25 38 42 -13
14 Serik Belediyespor 36 10 16 10 29 45 40 -16
15 Nazilli Belediyespor 36 11 16 9 38 57 39 -19
16 Zonguldak Kömürspor 36 11 17 8 41 57 38 -16
17 Kırşehir Futbol SK 36 5 23 8 38 76 23 -38
18 Bursaspor 36 6 22 8 28 64 23 -36
19 Adıyaman FK 36 4 25 7 28 63 19 -35
Takım O G M B A Y P AV
1 Kepezspor FAŞ 28 22 2 4 67 18 70 +49
2 Aliağa Futbol A.Ş. 28 19 0 9 60 18 66 +42
3 Ayvalıkgücü Belediyespor 28 15 6 7 40 25 52 +15
4 52 Orduspor FK 28 14 7 7 40 28 49 +12
5 İnegöl Kafkas GK 28 13 7 8 37 30 47 +7
6 Edirnespor 28 13 10 5 45 28 44 +17
7 Mardin 1969 Spor 28 12 11 5 40 34 41 +6
8 K.Çekmece Sinopspor 28 10 10 8 41 31 38 +10
9 Karabük İdmanyurdu Spor 28 10 13 5 27 44 35 -17
10 Artvin Hopaspor 28 9 12 7 33 29 34 +4
11 Talasgücü Belediyespor 28 10 14 4 34 45 34 -11
12 Kırıkkalegücü FK 28 8 15 5 31 42 29 -11
13 Gümüşhanespor 28 4 14 10 25 49 22 -24
14 Malatya Arguvanspor 28 3 21 4 21 57 13 -36
15 Tarsus İdman Yurdu 28 2 22 4 20 83 10 -63
Tarih Ev Sahibi Sonuç Konuk Takım
 26/05/2024 Fenerbahçe 6 - 0 İstanbulspor
 26/05/2024 Hatayspor 2 - 0 Çaykur Rizespor
 26/05/2024 Adana Demirspor 2 - 6 Başakşehir FK
 26/05/2024 Trabzonspor 4 - 2 MKE Ankaragücü
 26/05/2024 Pendikspor 0 - 1 Gaziantep FK
 26/05/2024 Konyaspor 1 - 3 Galatasaray
 26/05/2024 Kasımpaşa 2 - 1 Beşiktaş
 25/05/2024 Sivasspor 2 - 1 Kayserispor
 25/05/2024 Fatih Karagümrük 3 - 1 Samsunspor
 24/05/2024 Alanyaspor 1 - 1 Antalyaspor
Tarih Ev Sahibi Sonuç Konuk Takım
 11/05/2024 Kocaelispor 0 - 2 Sakaryaspor
 11/05/2024 Erzurumspor FK 0 - 4 Eyüpspor
 11/05/2024 Boluspor 2 - 1 Çorum FK
 11/05/2024 Göztepe 1 - 1 Bodrum FK
 11/05/2024 Adanaspor 1 - 0 Bandırmaspor
 11/05/2024 Tuzlaspor 1 - 1 Gençlerbirliği
 11/05/2024 Şanlıurfaspor 2 - 0 Manisa FK
 10/05/2024 Giresunspor 1 - 2 Ümraniyespor
 10/05/2024 Keçiörengücü 1 - 1 Altay
Tarih Ev Sahibi Sonuç Konuk Takım
 Hük. Bursaspor 3 - 0 Van Spor FK
 04/05/2024 Altınordu 3 - 3 Sincan Belediyesi Ankaraspor
 04/05/2024 Bucaspor 1928 3 - 1 Diyarbekir Spor
 04/05/2024 Serik Belediyespor 0 - 6 Esenler Erokspor
 04/05/2024 Beyoğlu Yeniçarşıspor 3 - 1 Karacabey Belediye Spor
 04/05/2024 Adıyaman FK 4 - 1 Hes İlaç Afyonspor
 04/05/2024 Ankara Demirspor 5 - 2 Yeni Mersin İdman Yurdu
 04/05/2024 Kırklarelispor 1 - 3 Zonguldak Kömürspor
 04/05/2024 Kırşehir Futbol SK 4 - 5 1461 Trabzon FK
Tarih Ev Sahibi Sonuç Konuk Takım
 27/04/2024 Malatya Arguvanspor 3 - 4 Talasgücü Belediyespor
 27/04/2024 Gümüşhanespor 2 - 4 Kepezspor FAŞ
 27/04/2024 Artvin Hopaspor 0 - 1 52 Orduspor FK
 27/04/2024 Mardin 1969 Spor 4 - 2 İnegöl Kafkas GK
 27/04/2024 Tarsus İdman Yurdu 1 - 1 Karabük İdmanyurdu Spor
 27/04/2024 Ayvalıkgücü Belediyespor 1 - 0 Edirnespor
 27/04/2024 Aliağa Futbol A.Ş. 6 - 3 Kırıkkalegücü FK
HABER ARŞİVİ
GAZETEMİZ
Tüm Anketler
Web sitemize nasıl ulaştınız?
ŞANS OYUNLARI
BİZİ TAKİP EDİN
  • YUKARI