GÖBEKLİTEPE, BİZE NEYİ ANLATIYOR?[*]

Alman arkeolog Klaus Schmidt 1994 yılında Urfa’nın 6 mil kadar ötesinde, Göbeklitepe’de günümüzden yaklaşık 11 bin yıl öncesine, yani İ.Ö. 9000’lere tarihlenen anıtsal sütunları ortaya çıkardığında, arkeoloji ve tarihöncesine dair paradigmalarda derin bir sarsıntıya yol açacağının bilincinde olmalıydı.
 Tarih: 15-09-2018 22:33:29   Güncelleme: 15-09-2018 23:49:29
GÖBEKLİTEPE, BİZE NEYİ ANLATIYOR?[*]

                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                   

 

“Düşünceler baskı altına
alarak yok edilemez.
Onlar ancak dikkate
alınmayarak yok edilebilir.”[1]

Çünkü anıtsal sütunlar, öyle anlaşılıyordu ki, üst paleolitik sonlarında yaşamış avcı-toplayıcılar tarafından inşa edilmişti: uzman-olmayan söylemde genellikle, üyeleri arasındaki işbölümünün düşük düzeyde, servet farklılaşmasının asgari, özel mülkiyetin kişisel eşyalarla sınırlı olduğu, hiyerarşik-olmayan, göçer, eşitlikçi gruplar, yani takımlar hâlinde yaşadıkları varsayılan avcı-toplayıcılar... Arkeoloji -ve antropoloji- dünyasında yaygın kanıya göre, bunlar, geniş kolektiflerin eşgüdümlü çabasını ve karmaşık bir işbölümünü gerektirecek girişimleri yürütme yetisinden yoksundu: bu yetiyi insanlık ancak geniş ölçekli tarımın (koşum hayvanlarının evcilleştirilmesi ve sabanın kullanıma girmesiyle mümkün olan bir girişim) devreye girmesi ve bunun yol açtığı daha geniş yerleşimlerin ve karmaşık toplumsal örgütlenmelerin biçimlenişiyle edinebilecekti...

 

Biraz daha açımlayayım: Avustralya kökenli Marksist arkeolog V. Gordon Childe’ın arkeoloji dünyasında uzun süreli geçerliliğini korumuş kuramına göre, daha geniş ölçekli, daha karmaşık yapılı ve hiyerarşikleşmiş toplumlar, ancak onun “Neolitik Devrim” adını verdiği, tarımsal üretime geçişle mümkün olacaktı. Childe’a göre neolitik (ya da tarımsal) “devrim”, “Verimli Hilâl” olarak bilinen Gazze’den Anadolu’nun güneyine dek uzanan ve günümüz Irak, Suriye, Lübnan, Ürdün, İsrail, Filistin, Kıbrıs ve Mısır topraklarını kapsayan bitek bölgede bir yerlerde başlamış, oradan da dünya yüzeyine yayılmıştı.

 

Kurama göre bitki (ve hayvan) evcilleştirilmesi, insanların yaşamında köklü değişimlere yol açmıştı: tarımla birlikte insanlar yerleşik yaşama geçmişler, tarımın sağladığı besin güvencesi sayesinde nüfus hızla artmış, gelişen işbölümüyle birlikte karmaşık toplumlar biçimlenmiş; tarımın ortaya çıkardığı artı ürünün denetlenmesine ilişkin tasarruflar, servet eşitsizliklerinin, bu da toplumsal-siyasal hiyerarşilerin biçimlenmesinin önünü açmıştır. Böylelikle neolitik devrimi, “kent devrimi” izleyecektir. Yeryüzünde köy boyutunu aşan ilk yerleşimler, ilk kez İ.Ö. 4000’lerde Aşağı Mezopotamya’da ortaya çıkacaktır... Uygarlığa hoşgeldiniz![2]

 

Bu yaklaşıma göre insanların simgesel yaşamı, bu meyanda din de, bu gelişmelere koşut bir hat izler. Eşitlikçi avcı-toplayıcıların doğacı-animistik inançları, bitkilerin evcilleştirilmesiyle birlikte ürün ve hayvanları denetleyen antropomorfik (insan-biçimli) ilahlara/ ilahelere, ardından da kalabalık, karmaşık ve hiyerarşik kentlerle birlikte tapınak çevresinde örgütlenmiş karmaşık ve hiyerarşik panteonlara dönüşür. Bir başka deyişle, göksel tasavvurlar, yeryüzündeki yaşam modelinde yeniden örgütlenmiştir.[3]

 

- Göbeklitepe buluntuları, ilk bakışta arkeoloji ve antropoloji çevrelerindeki yaygın kanaatleri derinlemesine sarsmıştır.

 

Çünkü Göbeklitepe’de ortaya çıkan, içiçe halkalar hâlinde sıralanmış, çoğunun üzerinde tilki, arslan, akbaba, akrep, yaban domuzu, ceylan gibi figürlerin kazındığı T-biçimli kireçtaşı megalitler (ki Schmidt ve ekibi bunların dev insan figürleri olduğunu düşünür), ancak bir avcı-toplayıcı takımın boyutlarını aşan bir işçi grubunun uzun süreli, zorlu ve eşgüdümlü çalışması sonucu dikilebilecektir.[4] Schmidt ve ekibinin bölgede en az 16 megalit halkanın gömülü olduğunu saptaması, bu kanıyı daha da güçlendirmektedir.

 

Öte yandan, arkeologlar ve diğer uzmanlar, Göbeklitepe’de yerleşim izine rastlamamışlardır. Alanın çevresinde konut, ocak kalıntılarına, çöp yığını, ya da aynı döneme tarihlenen yerleşimlerde bulunan kil (“bereket”?) figürinlerine, yani bölgenin iskan edilmiş olduğuna dair herhangi bir ipucuna rastlanmamıştır. Buna karşılık, alanda bulunan ve incelenen yüzbinlerce yaban hayvanı kemiği (ceylan, yaban domuzu, yabani koyun, kızıl geyik, akbaba, leylek, yaban kazı...) megalitleri inşa eden işçilerin yiyeceklerinin, avlanılarak ötelerden taşındığını göstermektedir.[5]

 

Bu buluntu ve saptamalardan, tarihsel-maddeci arkeoloji ve antropolojinin uzun süreli kaziyelerinden birinin “yıkıldığı”nın ilanına bir hamle yetecektir: Schmidt ve diğerlerine göre, buluntular yeni bir uygarlık kuramına işaret etmektedir: “Bilimciler uzun süredir insanların ancak çiftçiliği öğrenip yerleşik topluluklar hâlinde yaşamaya başladıktan sonradır ki tapınaklar inşa edip karmaşık toplumsal yapıları destekleyecek zaman, örgütlenme ve kaynaklara kavuştuğuna inanagelmişlerdir. Ancak Schmidt, bunun tersini öne sürmektedir: monolitleri inşa etmeye yönelik yaygın, eşgüdümlü çaba, karmaşık toplumların gelişmesinin temelini atmıştır.”[6] Bir başka deyişle, insanlar önce dev “tapınaklar” inşa etmeye başlamışlar, ardından da yerleşik hayata geçip, tarımı öğrenmişlerdir!

 

“Tapınak”? Evet, Klaus Schmidt, Göbeklitepe’nin “ölüler kültü”ne adanmış bir “kutsal” mekân olduğu düşüncesindedir. Onun bu savı, Göbeklitepe’nin gerek akademik/profesyonel, gerekse popüler medyada “tapınak” olarak vaftiz edilmesine yol açacaktır.

 

Bu durum ise, “yeni sağ”ın dört elle sarılacağı bir argümana kapı aralamaktadır: Din(sel düşünce) insanlık tarihinde maddecilerin iddia edegeldiği üzere bir epifenomen, maddî koşullar doğrultusunda biçimlenen bir görüngü değil, tersine bir motor güç işlevi görmüştür. Yani devrim önce insanın simgesel dünyasında yaşanmış, bu, gerçek dünyayı biçimlendirmiştir! ‘Yeni Akit’ gazetesinin Göbeklitepe bulgularını “Darwinist görüş ile yazılmış on binlerce kitap ve yüz binlerce makaleyi çöpe attıracak bir bilgi” olarak selamlaması[7] boşuna değildir...

 

Ne ki “bu” bakış açısı, iki temel zaafla yüklüdür: Bunlardan ilki, tarihöncesinin, 100 bin yıl kadar sürdüğü düşünülen “üst paleolitik” evresini tekil ve biteviye bir durum olarak algılama yanılsamasıdır. Fena hâlde statik olan bu algıya göre üst paleolitik homo sapiens’leri yüz bin yıl boyunca, belirli bir bölgedeki (yaban) bitki ve hayvanları tükettikten sonra başka bir bölgeye göç eden, az nüfuslu, aralarında cinsiyete dayalı işbölümünden (“avcı-erkek”/ “toplayıcı-kadın”) başka bir işbölümü bulunmayan farklılaşmamış, küçük takımlar hâlinde yaşayagelmişir.

 

Oysa durumun böyle olmadığını, prehistoryayla (tarih-öncesi) ilgilenen herkes bilir. Üst paleolitiğin (“epipaleolitik” ya da mesolitik olarak da adlandırılan) sonlarına doğru, einkorn ve emmer gibi günümüz tahıllarının atası olan yaban tahıl ile yaban keçisi, yaban koyunu gibi evcilleştirilebilir hayvan türlerinin ortaya çıkmasına yol açan radikal iklim değişikliklerinin yaşandığı Ön Asya’da, “üst paleolitik avcı-toplayıcıları”na değgin klişelerden çok farklı toplum ve yaşam biçimleri şekillenmeye başlamıştır.

 

En çarpıcı örnekleri İ.Ö. 12 500 - 9 500 yılları arasına tarihlenen ve Ön Asya’nın Levant olarak anılan Doğu Akdeniz havzasında, Suriye’de Tell Abu Hureyra, Mureybet, Filistin’de Jericho (Eriha), Ürdün’de Beidha, Anadolu’da Göbeklitepe ve Nevali Çori gibi yerleşimlerde karşımıza çıkan epipaleolitik (ya da bir başka terimle mesolitik) kültürler, tarım-öncesi yerleşik toplumlardır. “Natufyen” olarak adlandırılan bu epipaleolitik halklar, iklimin ısınıp buzulların geri çekilmesiyle ılımanlaşan coğrafyalarında ceylan, yaban domuzu, yabani koyun vb. gibi hayvan türlerini avlayarak ve bölge faunasında (bitki örtüsü) yeni ortaya çıkan yabanî tahıl türlerini devşirerek (dikkat: henüz bilinen anlamıyla tarım, yani bitkilerin insan eliyle toprağa ekilerek hasat edilmesi sözkonusu değildir) bitki ve hayvanların evcilleştirileceği ve böylelikle “neolitik” olarak adlandırılacak tarihsel evreye doğru yol almaktadır.

 

Natufyen halklar, yukarıda da belirttiğim gibi, (tarımı bilmeseler de) yerleşik ya da yarı-yerleşik bir yaşam tarzını sürdürmekte, üst paleolitiğin tipik göçer avcı-toplayıcı takımlarından farklı olarak nüfusu yüzlerce kişiyi bulan köyler hâlinde yaşamaktadırlar. Yerleşik ya da yarı-yerleşiktirler, çünkü gündelik menülerinde giderek ağırlıklı bir yer tutmaya başlayan yaban tahıllarına bağlanmaktadırlar yavaş yavaş; bu türlerin tanelerini rastlantısal olarak saçılmış oldukları topraklardan devşirmekte, evlerinin yakınlarındaki katran kaplı depolarda saklamakta, taş dibeklerde ezip suyla karıştırarak evlerinin yakınlarındaki fırınlarda ekmek yapmaktadırlar. Dahası, arkeolojik kayıtlar, Abu Hureyra, Mureybet ve Tell Qaramel’de İ.Ö. 10 000’ler dolayında bazı tahıl türlerinin evcilleştirilmiş olabileceğine işaret etmektedir.[8]

 

Arkeolojik araştırmalar, tarıma yönelik ilk denemelerin yoğunlaştığı bölge olarak Verimli Hilâl’in kuzeyini, Anadolu[9] Kürdistan’ını işaret etmektedir. Bugün Atatürk barajı gölünün suları altında kalmış olan Nevali Çori ile, Göbeklitepe’nin 60 mil kadar kuzeybatısında yer alan ve modern einkorn buğdayına en yakın yabanıl türlerin bulunduğu Karacadağ’ın olası tarıma geçiş yerleri olduğuna dair kanıyı günümüzde çok sayıda uzman paylaşıyor.[10]

 

Öte yandan, kireç taşından oyulmuş T biçimli megalitler, sadece Göbeklitepe’ye özgü değildir; benzer anıtsal taş sütunlar ve imgeler Göbeklitepe’yi çevreleyen diğer Natufyen yerleşimlerde de bulunmuştur. Kaldı ki, Klaus Schmidt, kendisinden önce (1960’larda) gerçekleştirilen yüzey çalışmasında ortaçağ Bizans mezarları zannedilerek önemsenmeyen Göbeklitepe kalıntılarının üst paleolitik sonlarına tarihlendiğini fark etmesini, uzunca süre alandan sadece 20 mil kadar uzaklıktaki Nevali Çori’de çalışmış, dolayısıyla da geç paleolitik/ Natufyen megalitik sütunlarına aşina olmasına borçludur...

 

Ve bir nokta daha: Göbeklitepe’nin bir “tapınak” alanı olarak nitelenmesi, nihayetinde arkeolojik hayalgücü ürünü, giderek spekülasyondan başkaca bir anlam ifade etmemektedir. Nitelemenin fikir babası, Schmidt’ir:

 

“Bir grup avcı-toplayıcının kitlesel bir tapınağı inşa etmesi, örgütlü dinin tarımın ve uygarlığın diğer veçhelerinden önce ortaya çıkmış olabileceğinin delilidir. Kutsal ayinler için bir araya gelme itiminin insanların kendilerini doğal dünyanın bir parçası olarak görmeyi bırakıp onun üzerinde hâkimiyet kurmaya başladıklarında ortaya çıktığını akla getirmektedir. Avcı-toplayıcılar köylere yerleşmeye başladıklarında, kaçınılmaz olarak insan dünyasıyla -yüzlerce kişinin yaşadığı sabit konut kümeleri- kamp ateşinin ötesinde, öldürücü hayvanlarla dolu tehlikeli topraklar arasında bir ayrım oluşturdular. Fransız arkeolog Jacques Cauvin bilinçteki bu değişimin bir ‘simgeler devrimi’, insanların fizik dünyalarının ötesindeki evrende varolan tanrıları -insanlara benzeyen doğaüstü varlıklar- tahayyül etmelerine olanak sağlayan kavramsal bir kayma olduğuna inanıyordu. Schmidt Göbeklitepe’yi Cauvin’in kuramının kanıtı olarak görmektedir. ‘Hayvanlar ruhlar âleminin bekçileriydi,’ diyor. ‘T-biçimli sütunlar üzerindeki rölyefler, bu öteki dünyayı göstermektedir’.”[11]

 

Schmidt’e göre Göbeklitepe, yüz millik bir çapta yaşayan avcı-toplayıcıların devrî ayinlerini gerçekleştirmek üzere bir araya geldiği ve olasılıkla rahiplere ve zanaatkârlara armağanlar sunduğu kutsal bir mekândı...

 

İlginç... Ama sadece zihniyetleri konusunda dizginlerinden boşalmış imgelemimizin üretimleri dışında hiçbir fikir sahibi olmadığımız yazısız halkların inançları, “din”leri ve “simgesel dünyaları”na ilişkin bir başka spekülasyon... Öyle ya, Göbeklitepe’nin neden, diyelim ki farklı epipaleolitik yerleşimlerden avcı-toplayıcı toplulukların ürünlerini trampa etmek, bu arada belki eşlerini seçmek, ittifaklar oluşturmak, ya da ne bileyim dans etmek... vb. için bir araya geldiği seküler bir ticaret ya da “şenlik” merkezi değil de (öyle ya, Schmidt ekibinin kazılarında, bira varilleri de bulunmuştu) bir kutsal mekân olarak nitelenmesi gerektiğine dair somut bir bulgu yok elimizde. Spekülasyona dizgin vurmak imkânsız olduğuna göre, alanın bir “rasathane kompleksi” olduğuna dair, (aynı ölçüde temelsiz) spekülasyonlar dolaşıma girdi bile...[12] Yakında Göbeklitepe’yi uzaylıların inşa ettiği fantezileri suyüzüne çıkarsa, şaşırmayalım.

 

Her ne hâl ise... “Spekülatif” diyorum, çünkü Schmidt’in kazı ekibinden bir lisans öğrencisinin gazeteci Elif Batuman’a söylediği gibi, “kült amaçlı olduğunu düşünüyoruz. Birşeyin amacını bilmediğimiz zaman böyle deriz. Tabii kült amaçlı olmayabilir de. (...) Her durumda, o zamanlar kutsal ve profan ayırımı yoktu. Bu ayırım çok daha yeni...”[13]

 

Peki, maddeci tarih kavrayışı yerle bir ettiği, simgeler devrimi, giderek dinin maddi yaşamın üretim biçimini öncelediğini kanıtladığı gibi bir hayli ideolojik (yeni sağ söylemi bağlamına yerleşen, post-seküler) iddiaları bir kenara bırakacak olursak, bugüne değin Göbeklitepe’de bulunanlar bize neyi anlatmaktadır?

 

Öncelikle, insanlık tarihinin “üst paleolitik” adını verdiğimiz ve 100 bin yılı aşkın bir süre devam edegelmiş kesitinin, hiç de tahayyül edildiği üzere tek-biçimli, yeknesak ve statik bir dönem olmadığını, insanlığın bu dönem boyunca, doğa güçleri üzerinde denetim sağlamasına olanak verecek bilgi ve teknikleri, ekolojik değişikliklerle de bağlantılı olarak tedricen biriktirdiğini... Bu nedenle de, tarıma geçişin eşiğini oluşturan İ.Ö. 10 000 yıllarında yaşayan toplulukların, günümüzden 40-50 000 yıl önce Eski Dünya’ya yayılmakta olan (örneğin Pireneler’in yamaçlarında bulunan mağara resimlerini çizmiş) avcı-toplayıcılardan çok daha farklı yaşam tarzları ve toplumsal örgütlenişler sergilediğini anlamamız gerekecektir.

 

İkinci olarak, tarıma geçişin popüler bilginin çarpıtmalarından ibaret olan ve hak etmediği bir biçimde Gordon Childe’a mal edilen, “tarım devrimi”nin apansız bir gelişme, deyim yerindeyse “gökten zembille inmiş” bir moment olduğu algısından kaçınmak gerekmektedir. “Tarım devrimi”, yeryüzünde olagelen ekolojik değişimlerin Ön Asya bitki ve hayvan örtüsünde yol açtığı değişiklikler zemininde, insan topluluklarının yeni türlerle binlerce yıl süren deneyimlerinin bir ürünüdür.

 

Natufyen topluluklar, hiç kuşkusuz ki dördüncü buzul çağının göbeğinde yaşayan Avrupalı atalarından çok daha farklı bir yaşam tarzı geliştirebilecek yeti ve yeteneklere sahiptiler. Popüler imgelemin Buzul devri avcı-toplayıcılarına ilişkin tahayyüllerden çok daha farklı ve karmaşık yaşam biçimlerini örgütleme yetisine sahiptiler. Bu yetilere, madenlerin ve metal işçiliğinin henüz bilinmediği bir dönemde dev kireçtaşı sütunlar yontup üzerlerini yabanıl hayvan figürleriyle bezeme de dahildir.

 

Bir sonraki adımları, Nevali Çori ve Karacadağ’da şimdiden giriştikleri üzere, bitki ve hayvanları evcilleştirerek besin kaynaklarının üretimini, rastlantılara bırakmaksızın kendileri üstlenmek olacaktır. Tekrar ediyorum, bu bir “moment” değil, bir “süreç”tir, uzun, sancılı, olasıdır ki geri dönüşleri de içeren, kararsızlık ve belirsizliklerle yüklü bir süreç... (Nitekim jeolojik kayıtlar, Verimli Hilâl’de İ.Ö. 10 800 dolaylarında ısının 11 derecelik bir düşüş kaydettiği ve 1200 yıl kadar süren bir “mini buz devri”ni açığa çıkarmaktadır. Arkeolojik bulgular, bu dönemde kuraklaşan bölgede, yaban tahıl devşiriciliğine girişmiş, yerleşik bir yaşam sürdüren pek çok topluluğun göçer avcı-toplayıcılığa döndüğünü ortaya koymaktadır.) Avcı-toplayıcı yaşam biçiminden tarıma, hayvancılığa dayalı bir yaşam biçimine geçiş süreci... Ama nihayetinde, bugün baktığımızda insanlığa getirileri açısından Gordon Childe’ın “devrim” nitelemesini hak eden bir süreç... Bir insanlık devrimi...

 

Göbeklitepe, bu hâliyle insanlığın avcı-toplayıcılıktan kendi besin kaynaklarının üreticiliğine doğru uzanan serüvende bir konak, bir merhale, bir durak, bir geçiş formudur. Yakın başka bölgelerde farklı örneklerine dair deliller bulunan olası ve kararsız geçiş formlarından biri... Örneğin Paris Komünü gibi... Örneğin Rojava gibi...

 

Onu “insanlığın ilk tapınağı”, “dinin maddi hayat üzerinde belirleyiciliğini imleyen post-seküler bir anıt” olarak ele alan ideolojik söylemlerin aceleci cazibesine kapılmaksızın, bu hâliyle ele almakta ve avcı-toplayıcı atalarımızın toplumsal ve teknik yeti ve becerilerini küçümseyen, onları ilkel teknikleri ve sınırlı imgelemleriyle doğayı yağmalayarak yeryüzünde dolaşan küçük takımlar olarak görme alışkanlığımızı sorgulamakta sonsuz fayda var...

devamını oku: http://sibelozbudun.blogspot.com/2018/08/yargi-bagimsizligi-mi-dediniz.html#ixzz5RCjyGGDu

 

 


 

  Bu haber 2730 defa okunmuştur.   Editör: haber merkezi   Kaynak: Sibel Özbudun
  YORUMLAR 0 Yorum YORUM YAP
Bu Haber'e ilk yorum yapan siz olun.
  FACEBOOK YORUM
Yorum
  DİĞER ANALİZ Haberleri
PUAN DURUMU
Takım O G M B A Y P AV
1 Galatasaray 30 26 1 3 68 20 81 +48
2 Fenerbahçe 30 25 1 4 79 25 79 +54
3 Trabzonspor 30 15 11 4 51 40 49 +11
4 Beşiktaş 30 14 12 4 40 36 46 +4
5 Kasımpaşa 30 12 11 7 53 55 43 -2
6 Başakşehir FK 30 12 12 6 38 35 42 +3
7 Çaykur Rizespor 30 12 12 6 36 47 42 -11
8 Antalyaspor 30 10 9 11 35 33 41 +2
9 Adana Demirspor 30 9 9 12 46 39 39 +7
10 Alanyaspor 30 9 9 12 38 42 39 -4
11 Sivasspor 30 9 10 11 36 43 38 -7
12 Samsunspor 30 10 14 6 35 41 36 -6
13 Kayserispor 30 10 11 9 36 43 36 -7
14 MKE Ankaragücü 30 7 11 12 36 39 33 -3
15 Hatayspor 30 7 11 12 36 40 33 -4
16 Konyaspor 30 7 11 12 31 42 33 -11
17 Gaziantep FK 30 8 15 7 34 44 31 -10
18 Fatih Karagümrük 30 7 14 9 34 38 30 -4
19 Pendikspor 30 7 15 8 34 61 29 -27
20 İstanbulspor 30 3 20 7 22 55 13 -33
Takım O G M B A Y P AV
1 Eyüpspor 27 21 5 1 64 23 64 +41
2 Göztepe 27 17 5 5 45 15 56 +30
3 Sakaryaspor 27 13 6 8 41 28 47 +13
4 Çorum FK 27 13 8 6 44 28 45 +16
5 Kocaelispor 27 13 8 6 39 31 45 +8
6 Bodrumspor 27 12 7 8 35 19 44 +16
7 Boluspor 27 12 8 7 26 28 43 -2
8 Bandırmaspor 27 11 8 8 37 24 41 +13
9 Gençlerbirliği 27 10 7 10 31 26 40 +5
10 Erzurumspor FK 27 10 7 10 26 21 37 +5
11 Ümraniyespor 27 9 12 6 32 39 33 -7
12 Keçiörengücü 27 8 11 8 24 33 32 -9
13 Manisa FK 27 7 10 10 33 33 31 0
14 Şanlıurfaspor 27 6 12 9 23 30 27 -7
15 Tuzlaspor 27 7 14 6 26 43 27 -17
16 Adanaspor 27 8 16 3 21 40 27 -19
17 Altay 27 5 19 3 12 55 15 -43
18 Giresunspor 27 2 21 4 12 55 7 -43
Takım O G M B A Y P AV
1 Esenler Erokspor 30 21 5 4 67 26 67 +41
2 Bucaspor 1928 30 18 3 9 46 19 63 +27
3 Van Spor FK 30 19 5 6 50 31 63 +19
4 1461 Trabzon FK 30 16 6 8 56 32 56 +24
5 Yeni Mersin İdman Yurdu 30 15 6 9 42 25 54 +17
6 Ankaraspor 31 14 6 11 39 26 53 +13
7 Ankara Demirspor 30 13 12 5 35 32 44 +3
8 Karacabey Belediye Spor 31 11 10 10 32 29 43 +3
9 Beyoğlu Yeniçarşıspor 30 12 13 5 35 31 41 +4
10 Diyarbekir Spor 30 11 12 7 32 30 40 +2
11 Kırklarelispor 31 9 12 10 24 34 37 -10
12 Hes İlaç Afyonspor 30 8 11 11 18 28 35 -10
13 Nazilli Belediyespor 31 10 13 8 35 49 35 -14
14 Altınordu 30 8 12 10 34 31 34 +3
15 Serik Belediyespor 31 8 13 10 25 34 34 -9
16 Zonguldak Kömürspor 30 7 15 8 29 49 26 -20
17 Kırşehir Futbol SK 31 5 20 6 28 61 21 -33
18 Bursaspor 30 5 17 8 22 50 20 -28
19 Adıyaman FK 30 3 22 5 20 52 14 -32
Takım O G M B A Y P AV
1 Aliağa Futbol A.Ş. 24 17 0 7 50 12 58 +38
2 Kepezspor FAŞ 23 18 1 4 47 11 58 +36
3 52 Orduspor FK 24 12 7 5 30 22 41 +8
4 Ayvalıkgücü Belediyespor 23 11 6 6 28 19 39 +9
5 Edirnespor 23 11 8 4 37 22 37 +15
6 İnegöl Kafkas GK 23 9 6 8 24 23 35 +1
7 Mardin 1969 Spor 23 10 9 4 31 26 34 +5
8 K.Çekmece Sinopspor 24 9 9 6 33 25 33 +8
9 Artvin Hopaspor 23 8 8 7 30 22 31 +8
10 Karabük İdmanyurdu Spor 23 9 10 4 21 31 31 -10
11 Talasgücü Belediyespor 24 8 14 2 24 37 26 -13
12 Kırıkkalegücü FK 23 6 12 5 18 29 23 -11
13 Gümüşhanespor 24 4 11 9 18 37 21 -19
14 Malatya Arguvanspor 23 2 17 4 9 40 10 -31
15 Tarsus İdman Yurdu 23 2 18 3 16 60 9 -44
Tarih Ev Sahibi Sonuç Konuk Takım
 02/04/2024 İstanbulspor vs Çaykur Rizespor
 02/04/2024 Antalyaspor vs MKE Ankaragücü
 02/04/2024 Galatasaray vs Hatayspor
 02/04/2024 Gaziantep FK vs Alanyaspor
 03/04/2024 Sivasspor vs Fatih Karagümrük
 03/04/2024 Fenerbahçe vs Adana Demirspor
 03/04/2024 Kayserispor vs Kasımpaşa
 03/04/2024 Konyaspor vs Trabzonspor
 04/04/2024 Başakşehir FK vs Beşiktaş
 04/04/2024 Samsunspor vs Pendikspor
Tarih Ev Sahibi Sonuç Konuk Takım
 02/04/2024 Keçiörengücü vs Çorum FK
 02/04/2024 Şanlıurfaspor vs Sakaryaspor
 02/04/2024 Boluspor vs Gençlerbirliği
 02/04/2024 Manisa FK vs Bodrum FK
 03/04/2024 Tuzlaspor vs Ümraniyespor
 03/04/2024 Adanaspor vs Eyüpspor
 03/04/2024 Altay vs Bandırmaspor
 03/04/2024 Kocaelispor vs Göztepe
 04/04/2024 Erzurumspor FK vs Giresunspor
Tarih Ev Sahibi Sonuç Konuk Takım
 03/04/2024 Diyarbekir Spor vs Nazilli Belediyespor
 03/04/2024 Esenler Erokspor vs Beyoğlu Yeniçarşıspor
 03/04/2024 Hes İlaç Afyonspor vs Altınordu
 03/04/2024 Kırklarelispor vs Bucaspor 1928
 03/04/2024 Kırşehir Futbol SK vs Adıyaman FK
 03/04/2024 Van Spor FK vs Ankaraspor
 03/04/2024 Yeni Mersin İdman Yurdu vs Karacabey Belediye Spor
 03/04/2024 Zonguldak Kömürspor vs Bursaspor
 03/04/2024 1461 Trabzon FK vs Ankara Demirspor
 03/04/2024 Kırklarelispor - Bucaspor 1928 Kırklarelispor ligde evindeki son 5 maçında hiç kaybetmedi  Kırklarelispor yenilmez
 03/04/2024 Diyarbekir Spor - Nazilli Belediyespor Diyarbekir Spor ligdeki son 5 maçında hiç kazanamadı  Nazilli Belediyespor yenilmez
 03/04/2024 Van Spor FK - Ankaraspor Van Spor FK ligde evindeki son 7 maçını kazandı  Van Spor FK kazanır
Tarih Ev Sahibi Sonuç Konuk Takım
 03/04/2024 Artvin Hopaspor vs Edirnespor
 03/04/2024 Ayvalıkgücü Belediyespor vs Gümüşhanespor
 03/04/2024 K.Çekmece Sinopspor vs İnegöl Kafkas GK
 03/04/2024 Malatya Arguvanspor vs Kepezspor FAŞ
 03/04/2024 Mardin 1969 Spor vs Aliağa Futbol A.Ş.
 03/04/2024 Tarsus İdman Yurdu vs Kırıkkalegücü FK
 03/04/2024 52 Orduspor FK vs Karabük İdmanyurdu Spor
 03/04/2024 52 Orduspor FK - Karabük İdmanyurdu Spor 52 Orduspor FK ligde evindeki son 5 maçını kazandı  52 Orduspor FK kazanır
 03/04/2024 Tarsus İdman Yurdu - Kırıkkalegücü FK Kırıkkalegücü FK ligde deplasmandaki son 8 maçında hiç kazanamadı  Tarsus İdman Yurdu yenilmez
HABER ARŞİVİ
GAZETEMİZ
Tüm Anketler
Web sitemize nasıl ulaştınız?
ŞANS OYUNLARI
BİZİ TAKİP EDİN
  • YUKARI